İşin garip tarafı, tartışmaları körükleyen öncü isimler ise Gavurdağlı
Devlet Bahçeli ve Tillolu
Oktay Vural. Öylesine rotadan çıktılar ki, Sabetay avcıları
Yalçın Küçük ve
Soner Yalçın’a rahmet okutur hale geldiler.
Maalesef, toplumun dikiş yerlerine jilet atıp kanatıyorlar. Zaten önyargılarla kurgulanmış düşün hayatımız var, bir bu eksikti.
Neler söylemediler
1985 yılında Milliyet’e başladığımda, memleketim İslahiye’de eski dostlar konuşurken, demişler ki; “Şamil, komünist olmuş, haberiniz var mı?” Bir diğeri atılmış: “Yapma ya, nerden biliyorsun, konuştun mu kendisiyle?” “Yok” demiş, ilk lafı ortaya atan: “Milliyet’te çalışıyor ya, yetmez mi?”
O dönem, Milliyet’te çalışmam
arkadaş nezdinde “komünist” yapmıştı beni.
1994 yılında Yön Dergisi’nde çalışırken
merhum Alp
aslan Türkeş’i kızdıran bir habere
imza attım. Türkeş, açıklama yaptı: “O haberi yapan PKK’lıdır.” Sonra, özel bir
ekip kurup araştırmış, ailenin “Ülkücü” kökenli olduğunu öğrenince, üzerime gelmekten vazgeçmiş.
2004 yılında Yeni
Şafak’ta çalışırken, askeri istihbarat raporuna “dinci” diye not düştüler. Yıllar sonra
Yeni Şafak yüzünden askerin ajandasına “dinci” kaydım yapılmıştı.
Son dönem
Ergenekon’un üzerine giderken özellikle Doğu ve Güney
doğu’da ciddi bir okur kitlesi oluştu. Zaman zaman PKK’ya yönelik sert eleştirilerim de oldu. Bir okur
mesaj atmış: “Yazıklar olsun senin gibi bir
Kürt’e. Nasıl böyle yazarsın?”
Ergenekon’la mücadelemden dolayı “Kürt” olduğumu sanmış, PKK’ya dokununca çok kızmış.
TSK içinde de aynı kanıda olanların varlığını öğrendim. Bir
emekli hakim arkadaşım geldi geçenlerde ziyaretime, dedi ki: “Askeri istihbarat seni araştırıyor, bana da sordular, Türk ve Ülkücü kökenli olduğunu söyleyince şok geçirdiler. Onlar Kürt olduğunu sanıyorlarmış.”
Başbakanlık Muhabirimiz Hasan Öymez de demesin mi: “Abi, Ergenekon senin nüfus kayıtlarını araştırıyormuş, fakat şok geçirmişler, soyunuz
Oğuz boyundan geliyormuş. İsminden dolayı Çerkez olduğunu düşünenler de var.”
Körün fili tarifi gibi...
Ya Hrant haklıysa
Aklıma merhum Hrant Dink’in bir lafı geldi. Prof. Dr.
Eser Karakaş’tan dinlemiştim. Bir sohbette Hrant demiş ki: “Araştırılırsa görülecektir, Anadolu’da her 5
kişiden biri, anne tarafından
Ermeni kökenlidir.”
Biliyorum, bu lafı duyunca, birçoğunuz havaya zıplayacaktır. Bu arada merhum Bülent Ecevit’in “Anadolu’da ari ırk yoktur” lafını hatırlatmak isterim.
Sağolsun Yalçın Küçük, Soner Yalçın, Devlet Bahçeli, bir de
Oktay Vural... Hepimizi manyaklaştırdı.
Bunca yaşanandan sonra, verdim TC kimlik numaramı, ‘soyumu bir de ben araştırayım’ dedim. Nasuhi
Güngör takıldı, “Abi, dikkat et, ne olur ne olmaz, benim soy kütüğümde bir zenci çıktı, kaynağını bulunca rahatladım ama bulana kadar öldüm öldüm, dirildim.”
Nasuhi’nin latifesi, cesaretimi kırmadı. Ama haklıymış. Veriler gelince şok yaşadım. Meğer çok soylu bir aileden gelmiyormuşum. Çünkü, kayıtlar 1850’den geri gitmiyor. Köke gelince, oraya kadar “Türk” olduğum yazılı.
Napolyon’un, soy kütükleriyle övünen
Fransız generallerine haykırdığı “Benim soyum, benimle başlar” manifestosunu şiar edinip, rahatlamaya çalıştım.
Bu arada bir akrabamın, “Şamil, Devlet Bahçeli, Gavurdağı’nın İslahiye’ye yakın tarafındaki Hasanbeyli’dendir. Uzaktan akrabalık bağınız olabilir” lafını hatırlayınca, yine kafam karıştı. Sordum kendi kendime; Devlet Bey’in soy kütüğüyle ilgili internette dolaşan dedikodular beni de bağlar mı?
Bu soruya
cevap ararken, eşimin Yörük dedesi İbrahim Aşık Efendi’nin Siirt’te askerlik yaparken kaçırdığı Tillolu
genç Kürt kadınıyla
Antalya Serik’te başlayan evlilik macerası düşmesin mi, zihnime...
Haydaaa
Gavurdağlı Devlet Bahçeli’den sonra şimdi de Tillolu Oktay Vural’la akraba çıkma ihtimali belirdi.
Hani yaralı aslan,
yardım talebinde bulunan fareye “Beni bu yara değil ama senin bu lafın öldürür” demiş ya, o misal, beni bu ihtimal öldürür.
Bir Yalçın Küçük’le Soner Yalçın eksik kaldı. Kare tamamlanırsa kaymaklı ekmek kadayıfı gibi olur.
Hele bir de Urfalı Kürt
Yargıtay Başsavcısı
Abdurrahman Yalçınkaya ve Yozgatlı Kürt dostum Saygı Öztürk’le akrabalık tesis edebilirsek, tadından yenmez.
Ama ben, Dilber Hala deyimiyle, şimdiden dıkandım...
Türkiye’nin nefesini açmak isteyenlere ise
selam olsun. Abdullah Gül’e selam olsun, Tayyip Erdoğan’a selam olsun, Beşir Atalay’a selam olsun, Ahmet Türk’e selam olsun, Zülfü Livaneli’ye selam olsun, Eşref Erdem’e selam olsun, sonradan çark etti ama fark etmez Gürsel Tekin’e de selam olsun.
Daha demokrat Türkiye için katkı sunan herkese selam olsun.