Ermeni sorununda neredeyiz?


Türkiye'nin bir "Ermeni sorunu" var. Şöyle tanımlanabilir: Birinci Dünya Savaşı sırasında, Ermeni milliyetçileri Rusya'nın desteğiyle bağımsız bir devlet kurmak için isyan ettiler. İttihat ve Terakki diktatörleri, isyancıları cezalandırmak amacıyla Osmanlı Ermenilerinin tümünü Suriye'ye sürme kararı aldı. "Tehcir", yüzbinlercesinin ölümüyle sonuçlandı. Türkiye toplumu ve devleti, kimilerinin "soykırım", kimilerinin "katliam" dediği bu büyük insani trajediyle nasıl yüzleşecek? "Ermeni sorunu"nda gelinen nokta nedir? Türkiye toplumu ve devletinin öteki büyük sorunla, kısaca "Kürt sorunu" olarak anılan sorunla, yani bu ülkede Cumhuriyet'in kuruluşundan beri devletçe yok sayılan milyonlarca Kürt'ün yaşadığı gerçeğiyle yüzleşmesi kolay olmadı. Çok büyük acılar, kayıplar yaşandı. Denebilir ki nihayet, Kürt kimliğinin resmen tanınacağından, şiddetin sona ereceğinden umutlandığımız bir yerdeyiz. Kürt sorununda çözüme yaklaşılması, esas olarak toplumun gerçeği görmesiyle mümkün oldu. Ermeni sorununda ise büyük çoğunluk hâlâ, Cumhuriyet'in kuruluşundan beri devletçe savunulan görüşü benimsiyor. Buna göre: Türkiye'nin bir "Ermeni sorunu" yok. Birinci Dünya Savaşı sırasında Müslümanlarla Hıristiyanlar birbirlerini karşılıklı olarak öldürdüler; ayaklanan Ermenilerin cezalandırılması kaçınılmazdı. Üstelik eğer böyle bir "sorun" olduğu kabul edilecek olursa, tehcire uğrayan Ermeniler Türkiye'den tazminat, Ermenistan da toprak talep edebilir. Ne var ki Ermeni sorununda çözüme doğru ilerleme kaydedilmediği söylenemez. 2005'ten bu yana sayıları artan bir kesim böyle bir sorunun var olduğunu; Osmanlı Ermenilerinin başına gelenin Almanya'da Yahudilere benzemese, kasıtlı bir soykırım olmasa da büyük bir trajedi olduğunu kabul ediyor ve bunun için Ermenilere bir özür borcu olduğunu düşünüyor. Bu kesim AKP hükümetinin 2005'te Ermenistan'a ilişkileri normalleştirme önerisinde bulunmasından hemen sonra İstanbul'da "Osmanlı Ermenilerine ne oldu?" konferansı düzenledi. 2007'de, karanlık bir cinayete kurban giden Hrant Dink'in cenazesinde yaklaşık 100 bin kişi "Hepimiz Ermeniyiz!" sloganıyla yürüdü. 2008'de 30 binden fazla kişi "Ermeni kardeşlerimden özür diliyorum" bildirisi imzaladı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 2008'deki Erivan ziyareti sırasında göçe zorlanan Ermenilere sembolik olsa da tazminat ödenmesini, isteyenlerine vatandaşlık verilmesini öneren bir emekli ("monşer" olmayan) büyükelçi dahi çıktı. Batı parlamentolarında alınan "soykırımı" kararları konusunda bu kesim içinde görüş ayrılığı var. Bazıları, bu kararların Türkiye'nin tarihle yüzleşmesine yardımcı olduğu kanısında. Diğerleri ise şöyle düşünüyor: Parlamentolar tarihi olaylar hakkında karar veremez. Bu kararların arkasında insani ve vicdani ilkeler kadar oy hesapları ve Türkiye'den rövanş alma kaygıları da rol oynuyor. Dış baskılar hemen her yerde, her zaman geri teper. Türkiye'nin tarihiyle yüzleşmesi için Ermenistan ile normalleşmeye ihtiyaç var. Parlamento kararları bunu köstekliyor. (Ben de bu görüşü paylaşıyorum.) Devlet ve hükümete gelince: Devlet ve iki büyük muhalefet partisi, resmi görüşün arkasında duruyor. AKP hükümeti ise, 2005'te başlattığı süreç sonucunda 2009'da Ermenistan'la normalleşmeye yönelik protokoller imzaladı. Ancak protokoller iki tarafta da sert muhalefetle karşılaşıyor. Hükümetin protokolleri TBMM'ye (kendi partisine) onaylatabilmesi için (başından beri peşinde olduğu) Ermenistan'ın işgal altındaki Azeri topraklarından çekilme yönünde adım atması gerçekleşmedi. Ermenistan, 1992'deki Karabağ savaşından bu yana Azerbaycan topraklarının beşte birini işgali altında tutuyor. Bu yüzden bir milyona yakın Azeri kendi ülkesinde mülteci durumunda. Azerbaycan da çoğunlukla Ermeni olan Karabağ'dan vazgeçmiyor. Normalleşme süreci tıkanma işaretleri veriyor. Peki bu noktadan ileriye nasıl gidilecek? Ermeni sorunu nasıl çözülecek? Gelecek yazıda devam edeceğim.
<< Önceki Haber Ermeni sorununda neredeyiz? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER