Kürt açılımının geleceği belirsizliğini korurken
Alevi açılımında son dönemeç bugün dönülüyor.
Ankara Kızılcahamam’da üç gün sürecek yedinci ve son Alevi çalıştayının ardından hazırlanacak
rapor hükümete iletilecek ve ardından bekleyişe geçilecek. Dolayısıyla önümüzde üç hayati soru bulunuyor:
1) Son çalıştay nasıl geçecek?
2)
Hükümete nasıl bir rapor sunulacak?
3) Hükümet bu raporu ne ölçüde benimseyecek ve raporda yer alacak çözüm
önerilerini nasıl ve hangi hızda hayata geçirecek?
Beş mutabakat noktası
Daha ilk sorudan itibaren Alevi sorununun çözümünün hiç de kolay olmadığı anlaşılıyor. Şöyle ki daha önceki altı çalıştayda olduğu gibi yine hükümeti
Devlet Bakanı Faruk Çelik’in temsil edeceği ve moderatörlüğü yine Doç. Necdet Subaşı’nın yapacağı çalıştaya Alevi
Bektaşi Federasyonu (ABF) katılmayacağını açıkladı. Bugün çalıştayla aynı saatlerde Ankara Mülkiyeliler Birliği’nde ABF yöneticileri son çalıştayı neden boykot ettiklerini bir basın toplantısıyla açıklayacaklar.
Dün konuştuğum ABF Başkanı Ali Balkız “Bu sonuncu çalıştayı doğru ve yararlı bulmadık” deyip itirazlarını iki ana nedenle bağlıyor: 1)
Çalıştayın düzenlenmesi ve çağrılılar konusunda duydukları bazı rahatsızlıklar; 2) Çalıştayın gündeminde “Aleviliği tanımlama” şeklinde bir maddenin bulunuyor olması.
Balkız 3 Haziran 2009’daki ilk çalıştayda farklı Alevi kuruluşlarından 35 kişinin beş konuda uzlaşmış olduğunu hatırlatıp hükümetin bu önerileri esas almasının yeterli olacağını savunuyor. Alevilerin üzerinde mutabık kaldığı beş öneri şöyle:
1) Sivas’taki
Madımak Oteli müze yapılsın;
2) Zorunlu din dersleri seçmeli olsun;
3) Cemevlerine yasal statü tanınsın;
4) Alevi köylerine cami yapılması durdurulsun; varolan camilerin imamları geri çekilsin;
5) Başta
Hacı Bektaş Dergahı olmak üzere Alevi dergahları ilk sahiplerine iade edilsin.
Balkız, Alevi dedelerin
e devlet tarafından
maaş bağlanması ve
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın durumu konusunda aralarında bir uzlaşma sağlanamadığını da hatırlatıyor.
Erdoğan ne yapacak?
Kuşkusuz ABF’nin katılmaması son çalıştayı belli ölçülerde gölgeleyecektir. Fakat ilkine katılmış olmaları ve görüşlerinin bilinmesi nedeniyle bu “boykot” çok ölümcül sonuçlara yol açmayabilir. Bu noktada ikinci soru, yani nihai rapor önem kazanıyor. Eğer bütün bu hummalı faaliyetlerin ardından Alevilerin beklentilerini tam olarak karşılayamayan, örneğin yukarıdaki beş talebi içermeyen bir rapor hazırlanırsa açılım başarısızlığa mahkûm olabilir. Fakat edindiğim bilgilere göre, şu ana kadarki çalışmalardan nihai raporun ana hatları belirmeye başlamış durumda ve hükümete sunulacak öneriler paketinin Alevileri hayal kırıklığına uğratma ihtimali hayli düşük.
Ne var ki son karar merci hükümet, özellikle de
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan olacak. İşte bu aşamada iki kritik eşik söz konusu: Cemevlerinin statüsü ve zorunlu din dersi.
Erdoğan’ın, kendisine bu yolda bir öneri gelse bile cemevlerine “
ibadethane” statüsü tanınmasına onay vermesi çok zayıf bir ihtimal. Hükümetten olur çıksa bile Diyanet’in bu noktada çok ciddi bir direniş göstermesini bekleyebiliriz. Dolayısıyla bulunabilecek herhangi bir ana formülün Alevileri ne derece tatmin edeceği kuşkulu.
Öte yandan hükümetin zorunlu din derslerini kaldırmaya yanaşıp yanaşmayacağı da bir muamma.
İmam-hatip liseleri sorununu çözmek için de dile getirilen “isteğe bağlı din eğitimi” formülü belki bu vesileyle gündeme getirilmek istenebilir fakat bu durumda da anayasayı değiştirmek gerekecek.
Sorun ve riskleri sıralamayı sürdürebiliriz fakat burada duralım ve sonuncu Alevi çalıştayından ne çıkacağını beklemeye başlayalım. Alevi sorununun “mutlak” anlamda çözümünü beklemek acelecilik olabilir fakat açılımın bugüne kadarki gidişatına baktığımızda olumlu yönlerin, olumsuzlardan daha fazla olduğunu, çözüm yolunda epey mesafe alındığını söyleyebiliriz. Eğer Alevi açılımında belli bir başarı elde edilebilirse, buradaki deneyim Kürt sorununa da taşınabilir ki hiç de fena olmaz.