Sosyal demokrat parti iyi bir şeydir. Her
ülkeye lazımdır.
Bir ülkede kitlesel bir sosyal demokrat partinin varlığı, eşitlik ve
adalet konularının, sosyal devletin, sendikal ve sınıfsal sorunların gündemde olmasını sağlar. En berbat, en sağcı sosyal demokrat parti bile,
Tony Blair bile, bu konuları dikkate alan bir söylem kullanmak zorundadır.
En rezil,
işçi sınıfından en uzak sosyal demokrat parti bile, oylarının önemli kısmını emekçilerden, sendikalı işçilerden, yoksullardan alır ve bu nedenle “sol” bir söylemi tümüyle terk edemez.
Muhalefette olduğunda, partinin söylemi daha da solculaşır.
İktidara geldiği zaman, bu solculuk unutulur,
egemen sınıfa güven telkin etmek için giderek muhafazakâr bir dil tutturulur. Ama sosyal devleti yok ederken bile, “Sosyal olan her şey kötüdür, hepsi
imha edilmelidir” denmez, yoksulların çıkarı için ince ayar yapıldığı iddia edilir. Afganistan’a ve Irak’a savaş açılırken, “Bütün Müslümanlar kahrolası barbarlardır” denmez,
demokrasi için savaşa girildiği iddia edilir.
Bir şey fark eder mi?
Eder. Kitlesel bir partinin sol söylemi, hem parlamentoda hem toplumun her alanında bu söylemin kullanılıyor olması, sosyalistlerin, devrimcilerin nefes almasını, çalışma alanları bulabilmesini sağlar; toplumun çoğunluğu tarafından marjinal, ‘
uçuk’ olarak görülmemelerine yol açar.
Sosyal demokrat partinin seferber ettiği kitleler sola açık olduğu için, özellikle parti muhalefetteyken, sosyalistlerin birlikte çalışacağı, kampanyalar,
eylem birliktelikleri inşa edeceği büyük bir kalabalık hazır beklemektedir.
Güzel ve garip vatanımızın önemli özelliklerinden biri, böyle bir partinin yokluğu.
Birkaç yıl önce,
Hollanda’da bir edebiyat dergisi yüzüncü yıldönümünü kutlarken bir
Türkiye özel sayısı hazırladı, bu sayıda yazısı olan dört kişinin Türkiye’den birer kişi davet etmesini istedi ve
kutlama gecesinde dört söyleşi yapıldı. Söyleşileri Amsterdam’ın ünlü bir
radyo spikeri yönetti.
Edebiyat tartışacaktık, ama konu hemen
siyasete döndü.
Radyocu ve söyleşileri dinleyenler Türkiye’yi makul bir ülke zannettikleri için çok
doğal varsayımlardan yola çıkarak İslam’ın korkunç ve kaçınılmaz yükselişi hakkında, muhalefette olan solcu ve sosyal demokrat
CHP’nin kahramanca direnişi hakkında sorular sordu.
Davetliler arasında, o sıralarda Hollanda YeşilSol Partisi’nin
Avrupa Milletvekili ve AB-Türkiye Karma
Parlamento Komisyonu Başkanı olan
Joost Lagendijk vardı.
Radyocu, Lagendijk’a “Orada kardeş partiniz var, siz de onlar gibi kaygılanıyor, onlara yardımcı olmaya çalışıyorsunuz, değil mi?” dedi.
Ah, orada olsaydınız! Türkiye’yi sadece çoğu Hollandalıdan değil, çoğu CHP’liden de daha iyi anlayan Lagendijk nasıl da çabaladı anlatabilmek için, nasıl kan ter içinde kaldı!
Keşke radyocu haklı olsaydı. Keşke sağcı, muhafazakâr hükümet partisinin karşısında sosyal demokrat bir muhalefet partisi olsaydı. Biz sosyalistlerin hayatı çok daha kolay olurdu. Kimlerle
ittifak yapacağımızı tartışmaya bile gerek kalmazdı.
Niye var? Şu gelişigüzel liste nedeniyle:
CHP,
Ergenekon davasının avukatlığını yaptı, yapmaya devam ediyor.
CHP, Genelkurmay’ın 27
Nisan 2007 e-muhtırasını destekledi.
Cumhurbaşkanlığı seçimi için gerekli olan 367 konusunda bastırdı.
Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu, seçim iptal edildi.
CHP, 301 konusunda da sabıkalı,
Hrant Dink suikastında da. Darbeci, ırkçı bir iklimin yaratılmasında, statükocu, milliyetçi,
özgürlük düşmanı bir parti olarak işlev gördü.
CHP, 411 milletvekilinin başörtüsü sorununu çözen yasal düzenlemesini Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak iptal ettirdi.
CHP, “Etnik temelde siyaset bizim işimiz değildir” der, yani
Kürt sorununu reddeder.
CHP, Kürt sorununda hep en şahin
politikaları izledi. Referandum sürecini Kılıçdaroğlu “Kürt” kelimesini kullanmadan geçirdi.
CHP,
Dağlıca saldırısından sonra sınırötesi harekât için, “Bir kere girdin mi sonuna kadar gideceksin, bu işi bitireceksin” açıklamalarıyla MHP’den bile daha
saldırgan bir politika izledi.
Canan
Arıtman, CHP milletvekilidir.
Onur Öymen, CHP milletvekilidir.
Peki, CHP değişebilir mi? Elbette değişebilir; herkes ve her şey değişebilir.
Değişirse iyi olur mu? Elbette olur.
Ama bunu niye bugün tartışıyoruz? Değiştiğinde tartışırız.