Türkiye, yarın
sandık başına gidiyor. Darbenin yıldönümünde Türk
halkı
darbecilerin hazırladığı Ana-yasa'yı değiştirme konusunda önemli bir karar verecek. Kullanılacak oylar, Alevî-Sünnî çatışması ve ideolojik kavgalarla adım adım hazırlanan darbe sürecinin mimarlarına da
cevap anlamı taşıyacak.
Asker dipçikleri karşısında yerlere serilen halk için demokrasi adına ayağa kalkma fırsatı doğacak.
Tarih, 23
Kasım 1978. Günaydın gazetesinde tek sütunluk bir haber: "Yedikule
tren istasyonunun altındaki geçitte gizlenmiş çok miktarda askerî
el bombası ve tahrip kalıpları bulundu. Dün saat 15 sıralarında geçitteki tünelde oynayan çocukların ellerindeki el bombalarını gören
demiryolu çalışanları durumu derhal polise bildirdiler. Olay yerine gelen polis ekipleri tünelin içinde yaptıkları aramada çok sayıda el bombası ile tahrip kalıbı buldular.
Geçitteki tünelin
depo olarak kullanıldığı anlaşılırken bulunan patlayıcıların tahrip gücünün çok yüksek olduğu açıklandı. Tahrip kalıpları ile el bombalarını bulup oynayan çocukların neredeyse kendileriyle beraber tren istasyonunu da havaya uçuracakları ortaya çıktı." Askere ait el bombalarını, şehrin en işlek istasyonunda çocuklar buluyor. 32 yıl sonra yani bugün de askere ait
silah ve mühimmatlar ya
toprak altında veya
İstanbul Boğaz'ında
balıkçıların ağına takılıyor.
Bir başka haber ise 12 Ocak 1980 tarihli. Haberin fotoğraflarını foto muhabiri
Kadir Can çekmiş. İşte o haber: "
Kahramanmaraş olaylarını
protesto etmek için derslere girmeyen ve açığa alınan öğretmenlerinin göreve dönmelerini sağlamak amacıyla gösteri yapan
Bakırköy Güngören'deki
İzzet Ünver Lisesi'nin 500 öğrencisi güvenlik güçlerince gözaltına alındı." Habere göre öğrenciler öğretmenlerine
destek vermek için okula
pankart asmış, güvenlik güçleri ise onları zor kullanarak dışarı çıkarmış.
Öğrenciler dışarı çıkarıldıktan sonra erkekler boylu boyunca yere yatırılıp aranmışlar. Kızlar daha şanslı. Onlar okul duvarının dibinde çömelmek zorunda bırakılmış, sonrasında gözaltına alınmışlar. Bugün bize çağdışı gibi görünen bu görüntüler,
sıkıyönetim ve askerî idarenin gerçek yüzleri.
Yukarıdaki iki haberi Kenan Evren'in
sınıf arkadaşı ve 12
Eylül döneminin II.
Ordu Komutanı
Orgeneral Bedrettin Demirel'in şu
itirafı ile değerlendirmek mümkün: "Bir yıl önce planlamıştık. Ama şartların olgunlaşmasını bekledik." 500 öğrenci darbeden 9 ay önce yapıyor bu
eylemi. Eylem nedeni
Maraş katliamı olarak görülüyor. 1978 yılında yaşanan olayda aslında
Alevi-
Sünni çatışması hedefleniyor. Maraş Katliamı
davasında yargılanıp
beraat eden Ökkeş Şendiller, 31 yıl sonra bir gazeteye verdiği demeçte, olayların Türkiye'de darbe ortamı oluşsun diye çıkarıldığını söylüyor. Hükümetin ve askerin geç müdahale ettiğine dikkat çekiyor. Eski İçişleri Bakanı Hasan Fehmi
Güneş de yıllar sonra askerin olaylara yeterince hızlı müdahalede bulunmadığını itiraf edenler arasında yer alıyor.
Şartları olgunlaştırma senaryoları
Çorum'da da karşımıza çıkıyor. 1980 yılının
Mayıs aylarında başlayarak 4 Temmuz'da mezhep çatışmalarıyla zirveye tırmanan Çorum olaylarında resmî rakamlara göre 57 kişi hayatını kaybetti.
12 Eylül darbesine giden yolda önemli bir kilometre taşı olan kanlı olaylar yakın tarihteki birçok olay gibi aydınlatılamadı. Yaşananların canlı şahitlerinden Avukat Sadık Eral, "Olaylar 2 Temmuz'da gerçekleşti. 1 Temmuz Kenan Evren'in darbe yapmaya karar verdik dediği tarihtir. Bu günün akşamı olaylar başladı." diyor. Çorum olayları sırasında kendisi de ağır yaralanan Avukat Sadık Eral,
otopsi raporlarında hem Alevî hem Sünnî mahallesindeki mermilerin aynı silahlardan çıktığının tespit edildiğini ifade ediyor.
Aradan 30 yıl geçmesine rağmen birilerinin aynı kirli senaryoyla ülkeyi
kaos ortamına sokmaya çalıştığını görüyoruz. O günlerde yaşananların perde arkasını yıllar sonra ya bir generalin kitabından ya da olayın aktörleri arasında yer alan isimlerin itirafından öğreniyoruz. Fakat bugün,
Ergenekon soruşturmasında yer alan belgeler bize çok şey söylüyor. Zaman geçse ve kişiler değişse de bazı planların aynı kaldığı görülüyor. Şu anda
Silivri Cezaevi'nde yatan polis müdürü İbrahim Şahin'de bulunan belgeler Alevî-Sünnî çatışmasını doğuracak nitelikte. Planlarda Alevî Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız'ın öldürülmesi konusunda ayrıntılı çalışmalar yapılmış. Balkız uzun süre Ergenekon soruşturmasına karşı çıkan bir isim. Ölüm krokilerini görünce acı gerçekle yüzleşiyor ve davaya müdahil olmak zorunda kalıyor. Aynı süreçte Ankara'da yapılan Alevî mitingi öncesinde cami avlusunda gazeteye sarılmış el bombaları bulundu. Amaç belli: Ülkede kaos çıkarmak.
12 Eylül'de çocukların bulduğu bombaları şimdilerde balıkçılar ihbar ediyor.
Gazeteci Mehmet Ali Birand'ın ifadesiyle topraktan askere ait silahlar fışkırıyor. O günlerde bulunan silah ve bombaların izi sürülmüyordu. Ama şimdi bulunan her silah ve mühimmatın bağlantıları kısa sürede ortaya çıkarılıyor.
Ümraniye'de bulunan el bombaları ile başlayan soruşturma, Zir vadisinde gömülü silahların, Poyrazköy'deki LAW'larla ve Eskişehir'deki el bombaları ile ne kadar ilişkili olduğu anında deşifre ediliyor. Hatta Ankara'ya
karpuz taşır gibi götürülen el bombalarının Ümraniye'dekilerle kardeş olup olmadığına kadar her ayrıntı araştırılıyor. Araştırmayı yapan da yine bu devletin kurumu olan Makine Kimya Endüstrisi (MKE). MKE'nin Ergenekon dava dosyalarına giren raporlarında, Yarbay Mustafa Dönmez'in evinden çıkan el bombaları ile Ümraniye bombalarının
kafile numaralarının uyuştuğu, Eskişehir'de Fikret Emek'te ele geçen bombaların da Cumhuriyet'e atılanlarla aynı kafileden olduğu tespiti yer alıyor. Ve çarpıcı olan da, Yarbay Dönmez'in askerî mahkemede TSK'dan askerî eşyayı çalmak suçundan
hapis cezası alması.
Artık bu millet, şartları olgunlaştırmak için LAW'lara '
boru' diyenlere inanmıyor. Silahın
siyaset aracı olarak görülmesini istemiyor. Hal böyle olunca savcılar Kenan Evren'in Bayrak planını kopyalayarak
Balyoz darbe planı yapanların peşini bırakmıyor.