Resmi Gazete'de yayımlanan ana
yasa değişikliği ile ilgili gerekçeli kararda karşı oy yazısında
Paksüt,
Anayasa'ya göre
cumhurbaşkanının tarafsız olduğunu belirtti. 2007 yılında cumhurbaşkanı
seçimi için toplantı yeter sayısının 367 olduğuna dair
Anayasa Mahkemesi'nce verilen ve kararda cumhurbaşkanın parlamento tarafından seçiminde uzlaşı aranması gerektiğinin vurgulandığını dile getiren Paksüt, ancak Anayasa Mahkemesi'nce verilen bu karardan sonra parlamentoda cumhurbaşkanı seçiminin imkansız hale geldiği gerekçesiyle anayasa değişikliğine gidildiğini hatırlattı.
Anayasa'nın 101. maddesinde 5678 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle yapılan değişiklikle cumhurbaşkanın beşer yıllık iki dönem için
halk tarafından seçilmesinin öngörüldüğünü anlatan Paksüt, "Cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi sisteminin benimsenmesi ile uzlaşı sistemi terk edilmiş,
rekabet ve siyasi mücadele sistemi benimsenmiştir. Diğer bir ifadeyle bundan böyle cumhurbaşkanı
adayları, bir seçim kampanyası yürütecek ve diğer adaylara göre farklı siyasi görüş,
tercih ve programlar temelinde kendilerini halka tanıtarak oy isteyecektir. Daha önceki sistemde de her ne kadar cumhurbaşkanı adaylarının seçilebilmesi için parlamentoda çoğunluğu oluşturan partinin veya partilerin desteğine ihtiyacı olduğu kuşkusuzsa da, bundan böyle cumhurbaşkanı adayları halktan oy isteyecek ve bu nedenle siyasi partilerin altyapı,
teşkilat,
propaganda ve maddi desteğine ihtiyaç duyacaktır. Cumhurbaşkanın tarafsız olacağı Anayasa'da ne kadar yazılı kalmaya devam etse de yukarıdaki nedenlerle tarafsızlığını koruyamayacağı, hele ikinci dönem seçilmesi de söz konusu olduğunda tarafsızlığından söz edilemeyeceği açıktır." dedi.
Demokrasinin, sıradan insanların yine sıradan insanların yönetimi altında onurlu ve özgür yaşamasının yöntemi olduğunu dile getiren Paksüt, demokratik hukuk devleti, yöneticilerin ve yasa koyucuların ellerindeki yetkileri kötüye kullanmayacakları varsayımına ve temennisine değil, hak ve özgürlüklerin güvencesi olan hukuka dayandığını ifade etti. Bu nedenle demokratik hukuk devleti esaslarının, kuvvetler ayrılığının ayrılmaz unsuru olan yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin güvencelerinin somut maddeler halinde Anayasa'da yer alması gerektiğini anlatan Paksüt, anayasa mahkemelerinin bulunduğu çağdaş demokratik ülkelerde mahkemenin bağımsızlığını sağlayacak farklı sistemler öngörüldüğünü, hiçbirinde siyasal
iktidar çoğunluğunun belirleyici konuma gelmesine izin verilmediğini savundu.
Paksüt, "
TBMM tarafından seçilecek üyelerin ikisi
Sayıştay, biri de serbest avukatlar arasından gösterilecek her boş yer için üçer aday arasından seçilecektir. Her ne kadar bu seçimlerde ilk
oylamada üye tam sayısının üçte iki çoğunluğunun aranacağı öngörülmüş ise de ikinci oylamada salt çoğunluk, bu da sağlanamazsa bu oylamada en çok oy alan iki aday arasında üçüncü oylama yapılarak en çok oy alanın seçilmiş sayılması benimsenmiştir. Daha açık bir ifadeyle son tahlilde, seçilecek aday, iktidar partisinin tercih ettiği adaydır." ifadelerine yer verdi.
"HUKUK DEVLETİNİN TEMELİNİ SARSAN DEĞİŞİKLİKLER YAPILDI"
Anayasa paketine ilişkin olarak eski
Adalet Bakanı Seyfi Oktay ile yaptığı görüşmeleri
teknik takibe takılan ve tartışmalı isim haline gelen Anayasa Mahkemesi üyesi
Fulya Kantarcıoğlu ise gerekçeli kararda değişikliğin anayasanın değiştirilemez hükümlerine aykırı olduğunu savundu.
Anayasa'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ve Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliklerindeki şekil denetimini,
teklif ve oylama çoğunluğu ile ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlı tutan kuralının uygulanabilmesi için öncelikle teklif edilmesini, Anayasa'nın engellemediği bir alanda değişiklik yapılması gerektiğini ileri süren Kantarcıoğlu, bu noktanın aşılmadan Anayasa'nın teklif ve oylama çoğunluğuna ilişkin kurallarına uygunluk denetimine geçilemeyeceğini iddia etti. Belirtilen hususların, yapılan düzenlemenin içeriğine bakılmadan saptanmasının ise imkansız olup bu durumun, şekil yönünden yapılan Anayasa'ya uygunluk denetiminin, esas yönünden de yapıldığı anlamına gelmeyeceğini savunan Kantarcıoğlu, "Anayasa'nın 175. maddesine göre, Anayasa'yı değiştirme yetkisi, TBMM'ye tanınmış ise de, bu yetkinin, asli kurucu iktidar tarafından izin verilen alanda ve Anayasa'da belirtilen usul ve esaslara uygun olarak kullanılması gerektiği açıktır. Bu nedenle tali kurucu iktidar, eylemli olarak ilk üç maddeyi değiştiremeyeceği gibi, onları etkisiz kılacak düzenlemelerden de kaçınma yükümlülüğü altındadır. Diğer maddelerde yapılacak değişikliklerle Cumhuriyetin temel değerlerini güvenceye alması nedeniyle dokunulamaz kabul edilen maddelerin, özelliklerini yitirmelerine izin verilemeyeceğinden böyle bir durumun değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez kuralları değiştirmekle eş değer olduğunun kabulü gerekir."
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na ilişkin hukuk devletini temelinden sarsan değişiklikler yapıldığını iddia eden Kantarcıoğlu, Anayasa Mahkemesi'nin oluşumunda; TBMM tarafından seçilecek üyelerle diğerlerinin seçim yönteminde çoğulculuğun değil çoğunluk iradesinin esas alınmasının; kontenjanların belirlenmesinde, kurumlar arası dengenin ve yapılan hizmetin özelliklerinin gözetilmemesinin; Cumhurbaşkanı'na çok geniş yetkiler tanınması suretiyle demokratik hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına aykırı kurallar içeren düzenlemelere yer verilmesinin, bir bütünlük içinde değerlendirildiğinde, hukuk devletinin ne denli büyük bir
tehlike ile karşı karşıya bırakıldığının daha iyi anlaşılabileceğini ileri sürdü.