Halkoyuna sunulacak anayasa değişikliği, hukuk devleti güvencelerini güçlendirmektedir. Hukuk devleti, devletin tüm
eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olduğu bir sistemdir. Bu ilke, devlet
yönetiminin keyfiliğini önleyerek, bireylerin yarınlarına güvenle bakabileceği bir düzenin yaratılmasını sağlamaktadır. Bu da kamu gücüne dayanan her işlemin, hukuka uygunluk yönünden yargı denetimine tabi olması anlamına gelir
PROF. DR. SERAP YAZICI
İstanbul Bilgi Ünv. Hukuk Fakültesi
12
Eylül’de halkoyuna sunulacak anayasa değişikliği, hukuk devleti güvencelerini güçlendirmektedir. Hukuk devleti, en kısa tanımıyla, devletin tüm eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olduğu bir sistemdir. Bu ilke, devlet yönetiminin keyfiliğini önleyerek, bireylerin yarınlarına güvenle bakabileceği bir düzenin yaratılmasını sağlamaktadır. Bu tür bir düzenin kurulması, kamu gücüne dayanan her işlemin, hukuka uygunluk yönünden yargı denetimine tabi olmasını gerektirir. Öte yandan tüm kamu görevlilerinin, görevleriyle ilgili suçlarından dolayı yargılanabilir olmaları da hukuk devletinin icaplarındandır.
Hukuk devletinin inşasında en önemli rolün, yargı denetimine izafe edildiği açıktır. Bu denetimden beklenen yararın doğması, denetimi yapacak olan yargı organının, tarafsızlık ve bağımsızlığının garanti edilmesine bağlıdır. Bu ise, yargı organları ve yargı mensuplarının kurumsal ve bireysel olarak tarafsızlık ve bağımsızlıklarının güvence altına alınmasıyla mümkündür.
Yargının kurumsal ve bireysel bağımsızlığı ise,
Türkiye’de bazı çevrelerin iddia ettikleri gibi, bu kişi ve kurumları sadece parlamento ve hükümetten gelebilecek baskılara karşı değil, aynı zamanda yargının kendi içinden gelebilecek baskılara karşı da korumayı gerektirir.
Anayasamız, 2. maddesinde hukuk devletini,
Cumhuriyetin nitelikleri arasında beyan ettiği halde, bu ilkeyle çelişen düzenlemelere yer vermiştir. Bunlar bazı kamu işlemleriyle, kamu görevlilerine sunulan yargı bağışıklıklarıdır.
12 Eylül’de halkın oyuna sunulacak olan paket ise, bu çelişkilerin bir kısmını ortadan kaldırmaktadır.
YAŞ kararlarının yargı denetimine açılması: Anayasanın 125. maddesine göre, tüm idari işlemler yargı denetimine tabidir. Ancak bu hüküm, YAŞ kararlarını yargı denetimi dışında bırakmıştır. Bu nedenle YAŞ kararlarıyla özlük hakları zedelenen veya TSK’dan
ihraç edilen kişiler, bu kararlar aleyhine idari yargıya başvuramamaktadır. Paket, YAŞ’nın TSK’yla ilişiğin kesilmesi yönündeki kararlarını yargı denetimine açmaktadır.
HSYK kararlarının yargı denetimine açılması: HSYK, yargı mensuplarının özlük hakları konusunda karar vermeye yetkili idari bir organdır. Hukuk devleti ilkesi karşısında, HSYK’nın tüm kararlarının idari yargı denetimine tabi olması gerekir. Ne var ki Anayasa, bu denetimi engelleyen bir hükmü içermektedir. Paket, HSYK’nın tüm kararlarını değil, sadece meslekten ihraca yönelik olanlarını yargı denetimine açmakta. Bu, kamu vicdanını zedeleyen örnekler düşünüldüğünde, önemli bir yeniliği ifade etmektedir.
Disiplin işlemlerinin yargı denetimine açılması: Paket, 129. maddenin uyarma ve
kınama cezalarına sunduğu yargı bağışıklığını ilga ederek, tüm
disiplin cezalarının yargı denetimine tabi olmasını sağlamıştır.
Kanun önünde herkes eşittir
Bazı kamu görevlilerine sunulan dolaylı yargı bağışıklığının ilgası: Anayasa 148. maddesiyle, Cumhurbaşkanını,
Bakanlar Kurulu üyelerini,
Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay,
Danıştay,
Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcı
vekilini, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve
Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı yargılama yetkisini AYM’ye tanımıştır. Ne var ki, anılan hüküm en az bu maddede zikredilenler kadar önemli kamu görevlerini ifa eden
Genelkurmay Başkanı, dört
Kuvvet Komutanı ve
Meclis Başkanını dışarıda bırakmıştır. Bir hukuk devletinde hiç kimse, işlediği bir suçtan dolayı yargılanmama imtiyazına sahip olamayacağına göre, bu kişilerin hangi yargı kuruluşu tarafından yargılanabileceklerini gösteren bir hükme ihtiyaç vardır. Paket bu boşluğu ortadan kaldırmakta,
Genelkurmay Başkanı, dört Kuvvet Komutanı ve Meclis Başkanının da görevlerini ilgilendiren suçlardan dolayı Yüce Divan’da yargılanacakları hükmüne yer vermektedir.
Yerindelik denetimine son verilmesi: Hukuk devleti, idari işlemlerin, hukuka uygunlukları yönünden yargı denetimine tabi olmasını gerektirir. Bu, idari yargının bir işlemi ancak hukuk normlarına uygunluğu yönünden denetleyebileceği anlamına gelir. Diğer bir deyişle yargı, bir işlemi yapan makamın takdir yetkisini denetleyemez; kısacası, yerindelik denetimi yapamaz. Aslında bu, kamu hukukunun ve idari yargının yerleşmiş kurallarından biridir. Ne var ki Türkiye’de idari yargı, bazı kararlarıyla bir idari işlemin hukuka uygunluğunu değil, işlemi yapan makamın takdir yetkisini denetlemekte, böylece yetkisini aşarak idareye ait alanlara müdahale etmektedir. Bu, Anayasamızın benimsediği kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkelerine aykırıdır. Değişiklik paketi yerindelik denetimini önlemek amacıyla Anayasaya şu hükmü eklemektedir: “Yargı yetkisi, idarî eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz.”
15. madde ayıbı kalkıyor
12 Eylül yöneticilerine sunulan yargı bağışıklığının ilgası: Anayasanın geçici 15. maddesi, 1980-1983 yılları arasında karar verme yetkisini kullanan askeri yöneticilerle, onların kararlarını uygulayan tüm kamu görevlilerine yargı bağışıklığı sunmaktadır. Bu nedenle, askeri yönetim süresince ortaya çıkan insan hakkı ihlallerinden dolayı, bugüne kadar cezai ve hukuki takip yapılamamıştır. Ne var ki geçici 15. maddenin ilgasıyla, bu ihlallerden sorumlu olanlar aleyhine bir yargılamanın mümkün olabileceği konusu hukukçular arasında tartışmalıdır. Gene de bu yargı bağışıklığının ilgasının, hukuk düzenimizdeki bir
demokrasi ayıbını gidereceği açıktır.
Kamu denetçiliği (ombudsman) kurumunun yaratılması: Pek çok Batı demokrasisinde mevcut olan kamu denetçiliği, kamu gücü kullanılarak yapılan eylem ve işlemleri, hukuka ve hakkaniyete uygunluğu yönünden
toplum adına denetleyen özerk bir kurumdur. İlk kez idari yargı denetiminin mevcut olmadığı İskandinav ülkelerinde, bu denetimin yerine geçmek üzere kurulan kamu denetçiliği, günümüzde
Fransa gibi kökleşmiş bir idari yargı sisteminin mevcut olduğu ülkelerde de benimsenmiştir. Bu, kamu denetçiliğinin idari yargıdan daha geniş bir denetim alanına sahip olmasından ve idari yargıya kıyasla vatandaşlar tarafından daha kolay ve maliyetsiz olarak harekete geçirilmesinden kaynaklanmaktadır. Gerçekten idari yargı, idareyi, sadece hukuka uygunluğu yönünden denetleyebilmektedir. Oysa kamu denetçisi, idari makamları hem hukuka hem de hakkaniyete uygunlukları yönünden denetleyebilmektedir. Üstelik idari yargının etkin olarak işletilmesi, vatandaşların bir avukatı vekil
tayin etmesini gerektirdiği halde, kamu denetçisi, vatandaşların şikayet mektuplarıyla harekete geçirilebilmektedir. Kamu denetçisi, başvuruları, yıllık raporlar halinde kamuoyuna açıklamaktadır. Böylece toplum ve parlamento, kamu gücünün hukuka ve hakkaniyete aykırı uygulamalarından haberdar olmakta, karar vericilerin bu ihlalleri önleyecek reformlar yapması kolaylaşmaktadır.
Anayasa değişikliğinin, kamu denetçiliğinin kurulmasını sağlayan hükmü, belki de paketin en önemli düzenlemelerindendir. Çünkü Türkiye’de toplumun hemen her kesimi, kamu gücünün hukuka ve hakkaniyete uygun olarak işlemediğinden yakınmakta ancak, bir çözüm üretememektedir.