Şu an dünya;
Dubai'de Hamas'ın üst düzey yöneticisi
Mahmud El Mabhuh’un
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun talimatıyla dış istihbarat servisi Mossad tarafından düzenlendiği öne sürülen suikastı konuşuyor.
Dubai polisinin
kamera incelemelerinden, ‘suikast timindeki’ zanlı sayısı 26’yı yükseldiği ve bu zanlıların beşinin de kadın olduğu anlaşılıyor. Bu zanlıların çoğu da AB üyesi
ülkelerin pasaportunu taşıyor; Britanya,
İrlanda,
Almanya,
Fransa… Bu zanlıların çoğunun da diplomatik pasaportlu olması da kafaları karıştıran ayrı bir unsur.
Dikkat çeken bir başka ayrıntı da, zanlıların on dördünün
Amerika merkezli MetaBank’ın verdiği
kredi kartlarını kullanarak
otel ve
uçak giderlerini
ödemiş olması.
Zanlılar arasında, Hong Kong’tan giriş yapmış olanlar bile var. İlk
otopsi sonucunda, Mabhuh’un elektrikşok verildikten sonra boğulduğunun anlaşıldığı kaydedildi.
“MÜNİH” ve MOSSAD
Yaşananlar; 1972
Münih Olimpiyat Oyunları'nda İsrailli on bir sporcunun ölümüyle sonuçlanan saldırı sonrasında İsrail’in başlattığı insan avını hatırlatıyor. Bu saldırı sonrasında, dönemin İsrail Başbakanı Golda Meir’in bizzat emriyle bir suikast timi kurulmuş ve o saldırıda adı geçen bütün insanlar, dünyanın her neresinde olursa olsun bulunarak öldürülmüştü.
Bu yaşananlar, kendisi de bir
Yahudi olan yönetmen ve yapımcı Steven Spielberg tarafından Munich (Münih) ismiyle filme alınmıştı. 2005 ABD yapımı filmde Eric Bana, Daniel Craig ve Geoffrey Rush gibi tanınmış oyuncular rol alırken, film 5 dalda Oscar’a
aday olmuştu.
Yaşananların arka fonda gösterildiği filmde cümle âleme verilen mesajlardan birisi de; İsrail’e karşı gelenlere neler yapıldığı ve neler yapılabileceği…
Hamaslı El Mabhuh’un, “film gibi” bir
operasyonla öldürülmesiyle Mossad ve İsrail tekrar dünya kamuoyunda… Eskiden bu tür “operasyon”lar geçiştirilir ve görmezden gelinirdi. Fakat dünya kamuoyu artık İsrail’in hoyratça istediği yerde istediği gibi adam öldürmesinden rahatsız. Bir de bunu yaparken AB üyesi ülke pasaportlarını kullanarak, pervasızca yapması iyice rahatsızlık verdi.
Özellikle
İsveç medyasında ve kamuoyunda İsrail’e karşı bir tepki yükseliyor. Geçtiğimiz günlerde İsveçli
gazete Aftonbladet’te, “İsrail’in Filistinlilerin
organlarını zorla çaldığı ve organ ticareti yaptığı” haberleriyle büyük bir
kriz yaşanmış, İsrail tarafından İsveç mallarına boykot yapılması çağrısına kadar mesele büyümüştü. Bu tür suikast haberleriyle birlikte, İsrail’e tepkiler büyümeye devam ediyor…
Hitler Almanya’sının Yahudilere yaptığı katliamlardan dolayı dili kısa olan ve yapılan haksızlıklara çoğu zaman sessiz kalan Avrupa’nın da artık sabrı taşıyor anlaşılan.
50 yıl içerisinde “
mağdur ve mazlum” kimliğinden, “mağdur eden” bir kimliğe doğru evrilişin resmi…
TÜRKİYE ve MOSSAD
Suikast yapmak istediğinde, dünyanın her tarafından adamlar getirterek istediği yerde istediği gibi suikast yaptığı iddia edilen Mossad’ın
Türkiye ile ilişkileri nasıl acaba?
Geçtiğimiz günlerde çok hassas bir haber gelmişti gündeme; TSK içerisinde direkt İsrail ile bağlantılı bir kanal…
28
Şubat darbesi günlerinde,
Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı ile İsrail'in
elektronik sistemler birimi ISNU arasında direkt muhabere devresi tesis edilmiş. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre; sistemin işletimi ve devamı, Genelkurmay içerisinde "Bilgi Değişim Birimi Demir Devreler" adı verilen ve tamamen İsrailli yetkililerin kontrolündeki bir odadan sağlanıyor. "Siyah
Lale" adı verilen bir resmi değerlendirme raporunda, "İsrail'in Türkiye'ye ait
telsiz kanallarını da dinlediği" bilgisine yer veriliyor.
Türkiye’de Mossad’ın operasyonları oldu mu?
Ya da Türkiye kökenli kimseler üzerinde operasyonlar..?
Son günlerde şok bir haber geldi; Öcalan’ın Kenya’da paketlenip Türkiye’ye verilmesini Mossad’ın organize ettiği ve bunun bizzat İsrail devlet başkanı tarafından ayarlandığı, fakat Kürtlerin ve PKK’ın tepkisini çekmemek için bunun gizli tutulmaya çalışıldığı…
Öcalan’ın getirilmesiyle ilgili efsaneler üretiliyordu. Operasyonda yer aldığı ileri sürülen bazı kimseler de Ergenekon’dan içeride.
Mossad ile Ergenekon’un ortak çalışmaları oldu mu?
Bu, ayrı bir araştırma konusu fakat Mossad adının, Uğur
Mumcu cinayeti gibi bazı olaylarda gündeme geldiği ayrı bir detay.
Bu bağlamda;
Adnan Kahveci, Recep
Yazıcıoğlu ve
Esad Coşan Hocaefendi’nin
şüpheli araba kazalarıyla vefatlarının da tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor.
Ve son olarak, duruşmaları devam eden Cem
Garipoğlu cinayeti. Garipoğlu ailesinden başkalarının da adının karıştığı
Münevver Karabulut’un hunharca öldürülmesi olayı, Türkiye kamuoyunu çok rahatsız etmişti. Bütün Türkiye Emniyeti’nin ve
İstihbaratı’nın seferber olmasına rağmen
Cem Garipoğlu aylarca yakalanamamıştı. Hatta “Yabancı bazı istihbaratların ona yardımcı olduğu” dahi açık açık dillendirilmeye başlanmıştı. Olay, bir devlet krizine dönüşmeye başlayınca, Cem bir anda ortaya çıkıverdi ve teslim edildi.
Üzeyir Garih cinayeti gibi komplike ve bol soru işaretli bir
dava…
Geçtiğimiz
Cuma bir duruşması olmuştu ve bir sonraki duruşması 30 Nisan’a atıldı Cem Garipoğlu davası.
Bekleyip göreceğiz artık…
Bu dava ne olacak ve bu dava gibi Türkiye’de neler olup bittiğini..? (01
Mart 2010)
[email protected]