Sahiden, Deniz’de bir şeyler oluyor. Türkiye’nin üç tarafı
denizlerle çevrili, ama olanların o denizlerle bir alakası yok, tabii ki kast ettiğimiz; Deniz
Kuvvetleri’nde.. Ve bu Deniz’de dalga da var, dümen de!
Denizciliğin çok ileri olması gereken canım
ülkemde, denizcilikte ticari ve askeri anlamda bir başarıya pek rastlayamıyoruz ne yazık ki. Buna ait de bir çaba şimdilik pek göze çarpmıyor.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın çabalarını ayrı tutarsak. Kendisi de Denizcilik konusunda yüksek eğitim almış birisi. Hatta eğitimini aldığı
İsveç’in Malmö şehrine sık sık gelerek denizcilik konusunda bazı temaslarını da sürdürmekte. Geldiği zamanlarda da kendisiyle görüşme ve özel röportajlar yapmıştık; mülakatlarında da, Türkiye’yi uluslararası platformlarda bir denizcilik ülkesi yapma arzusu dolu dolu hissediliyordu.
Bu ayrı bir konu ama Türkiye’nin
Deniz Kuvvetleri’nde hiç teknolojilerin, tekniklerin ilerletilmesine dair bir haber hatırlıyor musunuz? Siz hiç bu Kuvveti’mizde, denizcilik alanında yeni bir proje, araştırma, AR-GE vb. duydunuz mu? Ben duymadım… Bazı teknolojiler alınmaya çalışılıyor ama onda da
ihaleye fesat karıştırma iddiaları aldı yürüdü ortaya, bir amirali dahi mahkûm ettirmişti bu iddiaların birisi…
Ama oraya ait duyduğumuz; “
Darbe Günlükleri”ne yansımış olan
darbe hazırlığı çalışmalarını duyduk. (bir denizcinin bu seyir
defteri ki, Alper Görmüş gibi değerli bir gazetecinin gayretleriyle çıkan
Nokta Dergisi’nin hayatına bile mal olmuştu. Tutankamon
mübarek!)
Denizcilerden
Dursun Çiçek gibi bazı
Albayların sadece Deniz Kuvvetleri bünyesinde değil,
Genelkurmay içerisinde de
darbe planları yapma,
eylem planları hazırlamayla meşgul oldukları haberleri cümle aleme ün oldu. Deniz Kuvvetleriyle ilgili bir de
Kafes Eylem Planı var ki akıllara ziyan..! Ülke
kurtarma (!) işi Denizciler’in bazılarını kendi yapmaları gereken işlerden alıkoyuyor anlaşılan… (Görevini hakkıyla yapmaya çalışanları ise tenzih ederim.)
…
Deniz sahasında bir de "Amirallere
Suikast" davası var ki iyiden iyiye mideleri ve kafaları bulandırmaya başladı. Davayla ilgili olarak hakkında "yakalama emri" çıkartılan Deniz Yarbay
Ali Tatar intihar etti.
Polisleri kapısında gören Yarbay’ın “hazırlanmak için izin aldığı ve evinin banyosuna giderek intihar ettiği” söyleniyor. Gerçekten öyle mi? Ve Denizciler arasında bu kaçıncı intihar?
Daha önce
Bedrettin Dalan'a ait Poyrazköy'de ele geçirilen belgelere dayanılarak "yasadışı silahlı
örgüt üyesi" olmaktan tutuklanmış olan bu
subay, bir de "
Amirallere Suikast" davası için çağrıldığında neden intihar yolunu seçsin ki? Bu subayın gerçekten intihar ettiğin varsayarsak; böyle birisi, hukuka gerçekleri anlatmaktansa neden kendisini ortadan kaldırmayı
tercih etmişti? (Albay Abdülkerim Kırcı’nın intiharında da bu soru sorulmuştu ve aynı soruyu
Abdülkadir Aygan’a sormuştum yakın zamanda.. Onu ise başka bir zaman ele alırız artık. Fakat şimdilik Tarhan Erdem’in konuyla ilgili bir TV kanalındaki yorumuna yer vermekle yetineyim: “Son zamanlarda intihar eden subaylardan bir kısmı amirini ele vermemek için intihar etti mutlaka. Biri
psikolojik olarak yapmış olabilir, biri kendi suçlu görüneceği için yapmış olabilir. Fakat bir ya da bir kaçı emir – komuta zinciri içerisinde yaptıkları işlerden dolayı komutanını ele vermeyi gururuna yediremediği için intihar etmiştir.”)
Deniz Kuvvetlerinde intiharlar bununla sınırlı değil;
Deniz Albay Birol Atakan,
Hâkim Yarbay Tanju
Ünal, Tabip Yarbay Nursal Gedik,
Yüzbaşı Olgun
Vural, Deniz Albay Belgütay Varımlı… Deniz Kuvvetlerinde daha hangi intiharlar oldu bilmiyoruz ama intihar deyince bir de
Özel Harekât Daire Başkanı
Behçet Oktay'ın intiharı akla geliyor…
Deniz Kuvvetlerinde bir şeyler olurken, denizin üzerinde en acayip şeylerinden birisi oldu;
Toprağın altından askerî law silahları ve el bombaları fışkırırken, bunlara basın karşısında adi soba borusu muamelesi yapan, Deniz Kuvvetleri’ndeki bunca çalkantıyı ve dalgalanmayı gören ama müdahale etmeyen
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ Trabzon’da Oruçreis Firkateyni’nde arkasına kuvvet komutanlarını alarak bir dizi açıklamalar yaptı. Açıklamalarında Başbuğ; siyasetçilere, akademisyenlere ve biz medyaya bazı talimatlarda bulundu ve kendimizi düzeltmemiz adına bazı emirler verdi. Eyvallah! Her eleştiride bir hakikat payı vardır deyip oradan çıkarılacak dersleri almak lazım… Aldık kendi hesabımıza. Da, Genelkurmay’ın bünyesinde olan Deniz Kuvvetleri’nde bunca olaylar yaşanırken, ordu içerisinde çok derin demokrasiyi hazım, hukuka riayet sıkıntıları yaşanırken… İnsanın ister istemez, “İnsan önce kendi kusurlarını düzeltmeye bakmalı…” diyesi geliyor. Çünkü çok vahim bir durum olur; insan gözündeki merteği görmeyip de el gözünde çöp aramaya kalktığında çok büyük arızalar doğabilir.
Zira istenecek en son şey Türk
Ordusu’nun yıpranmasıdır. Ordusu düzgün ve ehil iken, bu Türk milleti de başarılı olmuş, ordusu – Yeniçeri de olduğu gibi- yozlaştıkça devleti de tepetaklak olmuş… Ordumuzun iyiliği demek, insanımızın ve devletimizin iyiliği demek; o yüzden de ordumuz iyi olsun diyoruz!
RAMAZAN KERPETEN-
Stockholm/ İsveç.
[email protected]