“Pere Lachaise mezarlığına gideceğim. Yılmaz
Güney’in ve
Ahmet Kaya’nın mezarlarına birer
çiçek bırakacağım.
Yılmaz Güney’e diyeceğim ki, ‘Sevgili Yılmaz Güney, gurbette yaşamını yitirdim. Ülkenin özlemiyle son günlerini Paris’te geçirdin. Şimdi senin ülkenin adına ‘
Fransa’da
Türkiye Mevsimi’ başlıklı bir dizi sanat etkinliği yapılıyor. Senin iki filmin ‘Yol’ ve ‘Sürü’ de bu etkinlik kapsamında gösterime sunuluyor.”
DTP milletvekili Hasip
Kaplan, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün heyetinde.
Sabahleyin otelde karşılaştığımızda bana mezarlığa gideceğini bu sözlerle ifade etti.
Hasip Kaplan, Ahmet Kaya’ya da şunları söylemeyi planladığını aktardı: “Sevgili Ahmet
Kaya, sen de Türkiye’de bağnazlığın kurbanı oldun. Ülkeni terk ettin. Yıllar sonra Yılmaz Güney’le aynı kaderi paylaştın. Sana da ülkeni dar ettiler. Şimdilerde farklı rüzgârlar esiyor.
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan,
AK Parti Büyük Kongresi’nde Türkiye’nin değerlerini sayarken senden de söz etti. ‘Ahmet Kaya’sız ülkemizin kültürü eksik kalır’ dedi.”
***
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün sabah Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas
Sarkozy ile birlikte, ‘
Bizans’tan
İstanbul’a İki Kıtanın Limanı’ başlıklı sergiyi açtı. Paris’in en prestijli sergi mekânlarından
Grand Palais’de düzenlenen sergi; İstanbul’un tarihini simgeleyen ve dünyanın değişik müzelerinde bulunan 500’den fazla eseri belli bir düzen ve tarihi gelişme içinde izleyicilerle buluşturuyor.
Sergi İstanbul’un 8 bin yıllık tarihine tanıklık ediyor.
Serginin en ilgi
çekici bölümlerinden birisi İstanbul’un
metro istasyonu kazısı sırasında Theodosus Limanı’nda ortaya çıkan kalıntılar. 13
batık geminin bulunduğu bu kazılarda bu gemileri sergilemek mümkün olmadığı için onların yüklerini yani kargolarını getirmişlerdi. Kırılmamış testiler, gemici eşyaları etkileyici bir şekilde izleyenlere sunuluyordu.
Serginin küratörü Dr. Nazan Ölçer, çalışmalarını şöyle özetledi: “İstanbul’u bir serginin kahramanı yapmaya kalkışırken, bunun zor bir proje olacağını bilerek işe koyulduk. Sergide, bu zengin geçmişi ve kenti oluşturan kalabalık cemaat yapısını en iyi yansıtan bulguları göstermeyi
tercih ettik. Kentin eşsiz mozaiğini bir nebze anlaşılır kılmaya çalıştık. Amacımız, yalnızca Roma, Bizans ve
Osmanlı tarihini anlatmak olamazdı. Kentin uzun geçmişinde onu biçimleyen, yapılandırıp günümüze ulaştırırken sivrilen şahsiyetleri ve evrelerini de sergiye taşımak istedik.”
Bir mevsimliğine başlayan ‘Fransa’da Türkiye Mevsimi’, değişik mevsimleri de kapsayarak
sürüyor. Güncel ve klasik
müzik, sahne sanatları, edebiyat, güncel sanat, sinema, tiyatro, dans, gastronomi,
spor eğitim,
tasarım ve moda gibi farklı disiplinlerdeki etkinlikler, 31
Mart 2010 tarihine kadar devam edecek.
***
Buraya geldiğimiz gün
Le Monde’da çıkan bir haber değişik tartışmalara neden oldu.
Le Monde Cumhurbaşkanı Gül’ün ziyareti sırasında Fransa Cumhurbaşkanı
Nicolas Sarkozy’nin ‘asgari ilgi’ diye özetlenebilecek ‘
servis minimum’ tutumu içinde bulunduğunu iddia etti.
İddiaya göre; Sarkozy, Fransa’daki milliyetçileri memnun etmek ve ırkçı Le Pen’in tabanını kendisine çekmeyi sürdürebilmek amacıyla Türkiye’ye karşı
soğuk davranıyormuş mesajı vermek istiyordu.
Bu ne derece doğru bilmek kolay değil.
İstanbul sergisinin açılışına katılmayabileceği de iddialar arasındaydı. Sarkozy, bu söylentilere
cevap vermek amacıyla mı bilmek kolay değil, Cumhurbaşkanı Gül’ü sergi salonunun kapısında karşıladı, sergiyi birlikte açtılar.
Önceki
akşam da Fransa Senato Başkanı Gerard Larcher, Gül onuruna ünlü Luxemburg sarayında bir yemek verdi. Bu yemekte çok sıcak ifadelerle Türkiye’ye olan ilgisini ve dostluğunu dile getirdi.
Sonuç olarak burada herkesin üzerinde birleştiği nokta, ‘Türkiye Mevsimi’ etkinlikleri, Fransa’da iz bırakan bir
tanıtım kampanyasına dönüştü.
Türkiye’ye olan ilgi geçmişe göre arttı.
***
Ertesi sabah Hasip Kaplan’la yeniden karşılaştık. Mezara gidip çiçek bırakmaya hazırlanıyordu.
Türkiye’nin birçok değerli sanatçısının gurbet ellerde mezarlıklarda yatıyor olması, bir tarihi acıyı, bir tarihi ayıbı da yüzümüze vuruyor.
Paris’te Grand Palais’de Türkiye sergileniyor, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya ise kaçıp geldikleri ve
genç yaşta yaşamlarını yitirdikleri Paris’te Pere Lachaise mezarlığında yatıyorlar.