Yakın tarihimizin acılar ve katliamlarla dolu olduğu, inkâr edilemeyecek bir gerçek...
Kahramanmaraş katliamı,
Çorum katliamı,
Malatya katliamı ve (iki kez)
Sivas katliamı, yakın tarihin en çok iz bırakan olaylarının başında geliyor. Semt isimleriyle veya
cinayet tarihleriyle anılan Balgat katliamı,
Bahçelievler katliamı,
Gazi Mahallesi katliamı, 16
Mart katliamı gibi katliamlar hafızalardaki tazeliğini koruyor...
‘Ülkücü-sağcı cinayeti’ olarak da anılan bu saldırıların büyük bir kısmının ana hedefini
Aleviler oluşturuyordu. Bununla birlikte, solcuların da (belki bu çapta olmamakla birlikte) bazı cinayetlere karışmış olduklarını göz ardı etmemek gerekiyor.
***
1993
Sivas katliamı, yakın tarihimizin gördüğü katliamların en çarpıcı ve en düşündürücü olanlarından birisi, hatta belki de birincisi... 2 Temmuz 1993’te, bir gün boyunca TV ekranlarının önünde bir toplu cinayet ve yakma olayı gerçekleşti v
e devlet bu saldırıyı seyretti. Bu konuda çok şey söylenmiş olsa da, hâlâ aydınlatılması ve
analiz edilmesi gereken birçok nokta var...
‘Devlet bu katliamı neden seyretti’ sorusuna hâlâ
cevap arıyoruz. Devlet bu olayı engelleyebilecek olanaklara sahipti... O gün, bir kentin orta yerinde insanlar kuşatılmıştı. ‘Herkes’ (ki buna devlet yetkilileri, güvenlik yetkilileri de dahildi) TV ekranlarından kuşatmayı seyrediyordu. Dönemin Sivas Valisi defalarca konuştu ve ildeki Jandarma alayının hareket etmek istemeyen bir tutum gösterdiğini ifade etti. Başka bir olay olsa, yüzlerce kilometre öteye ulaşabilecek askeri birliklerin hiçbirisi bu kuşatmayı kaldırmaya niyetlenmedi. Yaşananları seyretmeyi
tercih ettiler...
Dönemin
Başbakan Yardımcısı
Erdal İnönü’ye askeri birliklerin ve güvenlik güçlerinin bu atalet ve isteksizliğinin nedenini sormuştum.
Anadolu Hisarı’ndaki evlerinde eşi Sevinç İnönü ile birlikte yaptığımız bu sohbet sırasında rahmetli Erdal bey özetle şunları söylemişti: “Ben de bu hareketsizliğin nedenini merak ettim. Bir üst düzey MİT yetkilisine sordum. Onun cevabı şuydu: Bazen, bazı hareketlerin gazını almak için onları serbest bırakırız.”
MİT yetkilisinin söylemek istediği belli ki şu: İslamcı hareketin gazını almak için onların böyle bir eylemde istediklerini yapmalarına izin verilmişti. Daha açıkça ifade etmek gerekirse, toplumsal bir kamplaşmayı kışkırtmak amacıyla bazı İslamcı gruplar harekete geçirilmiş ve yapacaklarını yapmaları sağlanmıştı.
***
Bu büyük facianın İslami kesime yüklediği sorumluluk ortada... İslami kesimden konuya ilişkin tatmin edici bir özeleştiri gelmiş olduğunu söylemek hala pek mümkün değil. Bununla birlikte, islami kesim içinde, üzüntülerini belirten kişi ve kurumlar var... AKP hükümeti, Sivas’ın yaralarının sarılabilmesi amacıyla
Madımak otelini satın aldı. Başta
Devlet Bakanı Faruk Çelik olmak üzere
AK Parti milletvekillerinin 2 Temmuz anmalarına katılmış olmaları da, önemsenmesi gerektiğini düşündüğüm bir adım. Muhtemelen 2 Temmuz faciasını anmaya yönelik başka bazı adımlar da atılacak...
Ancak aslolan bu büyük katliamın arkasındaki büyük tertibin açığa çıkarılabilmesi... Aslolan, ‘İslamcıların gazını almak’ kararını vererek, onlarca aydınımızın ateşe atılmasına yol verenlerin, toplumsal gerginlikten bir gelecek umanlarin kimler olduğunun ortaya çıkartılabilmesi...
Alevilerden özür dilemek ancak o zaman mümkün olabilir.
***
Sivas katliamı, toplumumuzu etkileyen büyük kamplaşmaların ve gerginliklerin en önemli düğüm noktalarından birisini oluşturmaya devam ediyor. 17 yıl boyunca bu acının üstesinden gelinemediği ve bu acının açtığı yaraların
tedavi edilemediği bir gerçek...
Aslında, 2 Temmuz 1993, birçok açıdan dönüm noktası oluşturan bir tarih. Alevi kitlesi açısından bu tarih bir sıçrama ve bir kimlik sahiplenmesinin başlangıcına da işaret ediyor... 2 Temmuz’un doğurmuş olduğu sonuçların, bu bağlamda
tayin edici önemde olduğunu söyleyebiliriz...
Türkiye, bir Alevi rönesansı yaşadı. Alevi kimliğinin kabülü yönünde önemli mesafeler alındı.
Aleviler artık eski Aleviler değiller... 2 Temmuz acısını kuvvete çevirebildiler. Türkiye’nin
demokratikleşme denkleminde çok önemli bir yer kaplayan bir
sivil inisiyatif güç haline geldiler.
Alevilerin, Kürtlerin, dindarların, değişik
inanç gruplarındaki ve değişik
yaşam tarzlarındaki insanların, ezilenlerin, çalışanların hakkını, hukukunu sağlayan gerçek bir demokrasiye kavuşabileceğimiz yönündeki umudumu koruyorum.
2 Temmuz 1993 bu açıdan da bir milattır.