Son dönemin güncel başlıkları arasında olan bölünme ve kutuplaşma kavramları,
gazeteciler dünyasının yargılanan gazeteciler konusundaki davranış biçimine de damgasını vuruyor.
Bu bağlamda verilebilecek en net örnek
Ergenekon davasının yarattığı kutuplaşma...
Ergenekon davasında
tutuklu yargılanan gazetecilere yoğun ilgi gösteren çevrelerin, Ergenekon davasına ışık tutan
belge ve bilgileri yayımladıkları için yargılanan gazetecilere büyük oranda duyarsız kaldıklarını görüyoruz. Aynı tek taraflı yaklaşımı öteki mahalle de sergiliyor.
Halkı bilgilendirme özgürlüğüne yönelik baskılar, taraf gözetmeksizin sürüyor. Mağduriyetin çok taraflı ve çok boyutlu olmasına karşın, hemen herkes kendi mahallesinin mağdurlarına yoğun ilgi gösterirken ‘öteki mahalle’yi büyük oranda görmezlikten gelen tek boyutlu bir tutum sergiliyor.
***
Tabii, gündeme çok uzun bir süreden beri damgasını vuran Ergenekon davasından tutuklu bulunan gazetecilerin kamuoyunun dikkatini biraz daha fazla çekmeleri normal karşılanabilir...
Ergenekon iddianamesine göre, bu davadan yargılanan gazetecilerin, meslekleri dışındaki faaliyetleri gerekçe gösterilerek suçlandıklarını hatırlamakta yarar var. Ne olursa olsun, örneğin Mustafa
Balbay’ın tutuklu olarak yargılanmasını onaylamak mümkün değil. Bu davanın birçok sanığı tutuksuz yargılanabilir, böylece tutuklamaların birer infaza dönüşmesi engellenebilirdi.
Mesleklerini yaptıkları için yargılanan, tutuklanma ve ceza tehdidi altında olan meslektaşlarımızın sayısı ise olağanüstü yüksek. Son olarak
Radikal gazetesinden arkadaşımız İsmail Saymaz’ın durumu gündeme geldi. Benzer şekilde
Nedim Şener,
Ertuğrul Mavioğlu,
Ahmet Şık da yazdıkları nedeniyle yargılanan meslektaşlarımız arasında. Ben de yakında bir yazım nedeniyle yargılanmaya başlayacağım.
‘Ergenekon’, ‘
Balyoz’, ‘ıslak
imza’, ‘
Poyrazköy’, ‘KCK’ davaları ve
soruşturmaları gibi kamuoyunun merakla izlediği konularda haber yapan çok sayıda gazeteci
mahkeme önünde.
Gazeteciler, kendilerine yönelik davaların bir sindirme operasyonuna dönüştüğünü düşünüyorlar.
Taraf,
Star gibi gazeteler ve bu gazetelerin yazarları
Ahmet Altan, Mehmet
Baransu,
Yasemin Çongar, Şamil
Tayyar gibi gazeteciler hakkında açılan davaların sayısı neredeyse yüzleri bulmuş durumda.
***
Zaman gazetesi, Ergenekon belgelerini yayımlayan gazete ve gazeteciler hakkında açılan davaları haber yaparken şunlara dikkat çekiyor: “Haklarında birçok tazminat ve ceza davası açılan muhabirler, ‘
terörle mücadele eden kişileri terör örgütüne
hedef göstermek’ suçlamasıyla ağır ceza mahkemelerinde hakim karşısına çıkarılıyor. Yazılan haberlerin basın savcılığı yerine özel yetkili savcılıklar tarafından soruşturulması ve ağır ceza mahkemelerinde görülmesi basına yönelik baskının boyutlarını ortaya koyuyor.” Zaman gazetesinin haberine göre; Zaman, Taraf, Bugün, Yeni
Şafak, Star ve Vakit başta olmak üzere dava sürecini haberleştiren gazetelere açılan soruşturma sayısı 3 bin 500’ün üzerinde. Bunlardan 2 bini davaya dönüşmüş durumda.
***
Sosyalist grupların yayın organlarına ve
Kürt kimliğini savunan medya gruplarına yönelik gerçekleştirilen klasikleşmiş baskıların da tüm hızlarıyla devam ettiklerini hatırlatalım. Bu ‘üçüncü mahalle’ye bu ülkede neredeyse kimse ilgi göstermiyor.
BDP’ye yakınlığıyla bilinen Günlük gazetesi, bu konuda verilebilecek olan en yeni örnek. Bu gazetenin defalarca uzun süreli olarak kapatıldığını da dikkate almakta yarar var...
Medyada gazetecilere yapılan baskıları yakından takip eden Bianet’in (
Bağımsız İletişim Ağı) son değerlendirmelerine göre tutuklu gazetecilerle ilgili durum aciliyetini koruyor...
Türkiye’de
basın özgürlüğü örgütlerinin, tutuklu/hükümlü gazeteciler konusunda aktardıkları veriler şöyle: BİA’ya göre, 5 gazeteci yazıları nedeniyle, 25’i de ‘örgütle ilişki’ suçlamasıyla hapiste; Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’na göre 40, IPI Türkiye’ye göre ise 48 gazeteci hapiste. (
Basın özgürlüğü konusunda araştırma yapan farklı girişimler temel aldıkları kriterlerin farklılığı nedeniyle farklı istatistiksel veriler üretebiliyorlar.)
***
Devrimci Demokrasi Gazetesi Sorumlu Müdürü
Erdal Güler, Hawar gazetesi yetkilisi Bedri Adanır, Dengê Hevîya Jinê kadın dergisinin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Gurbet Çakar ve Azadiya Welat gazetesi eski yetkilileri Vedat
Kurşun,
PKK ve Maoist Komünist Partisi (MKP) gibi örgütleri ‘öven yayın yaptıkları’ iddiasıyla hapisteler. Son olarak bu kişilere Azadiya Welat’tan Ozan Kılınç da eklendi.
Raporda, 25 gazetecinin de
Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK), Kürdistan
İşçi Partisi (PKK), Marksist Leninist Komünist Partisi (
MLKP) veya ‘Ergenekon’ gibi örgütlerle ilişkileri bulunduğu iddiasından cezaevinde oldukları duyuruluyor.
Mustafa Balbay,
Tuncay Özkan, Füsun
Erdoğan, Kenan Kavili gibi birçok gazetecinin
‘cezaya dönüşen uzun tutuklulukları’ da gündemde kalmaya devam ediyor.
***
Başa dönersek; gazetecilerin durumu 12
Eylül döneminde cezaevlerinde dayak yiyen ‘sağcılara’ ve ‘solculara’ benziyor.
Cezaevi idaresi sağcıların üzerine solcu askerleri, solcuların üzerine sağcı askerleri yolluyordu. Böylece dayak atma konusunda bir eşitlik sağlanıyordu. Bazı solcular ve sağcılar da ‘karşı taraf’ dayak yiyor diye seviniyordu.
Avrupa standartlarında bir Türkiye hedefi ile açılan bu davalar ve bu tablo nasıl uyum sağlayabilir? Bunun cevabını öncelikle hükümetin ve o çok övülen ‘bağımsız yargı’nın vermesi gerekiyor.