Ergenekon soruşturması nedeniyle hakkında değişik iddialar ortaya atılan
Genelkurmay Başkanlığı
Adli Müşaviri
Tuğgeneral Hıfzı
Çubuklu’nun 12
Eylül 1980 döneminde Mamak Askeri
Cezaevi’nin
subayları arasında olduğu ortaya çıktı. Mamak Askeri Cezaevi, askeri darbeden sonraki dönemde, zulmün ve insanlık dışı uygulamaların merkeziydi. Orada insanlar dövülerek öldürüldüler. Birçok insan
sakat kaldı.
Hıfzı Çubuklu, o zülum merkezinin parçasıymış. Tutuklulara zulüm ve işkence yaptığı için hakkında suç duyurusunda bulunulmuş. O dönemde ben de Mamak Askeri Cezaevi’nde kaldım. Baskı ve işkenceye karşı suç duyurusunda bulunmanın bile ölümü göze almayı gerektirdiği, subaylar ve askerlerin bir felaket topluluğu olarak
tutukluların üzerine çöktüğü bir ortamdı. Zalim olmayanların orada barınması mümkün değildi.
Hıfzı Çubuklu’nun o topluluğun bir parçası olmasına şaşırmadığımı belirtmeliyim. Daha önceki dönemlerde de, Mamak Askeri Cezaevi’nde bu tür ‘işler’ yapan subaylar
terfi ettirilmişti. Mesela 12
Mart 1971’de bir cezaevi doktoru vardı. Doktor
Yüzbaşı Metin Denli, tutuklulara düşman olduğunu açıkça söylemekten çekinmezdi. Doğru dürüst ilaç vermez, cezaevindeki operasyonlara katılıp
baskılara ortak olmaktan zevk alırdı.
Elinde kırbaç, mahmuzlu çizmeleriyle cezaevinin içinde dolaşır, tutuklularla hakaretler ederdi.
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan’ın idam edildikleri gün, bütün cezaevi içinde
zafer kazanmışçasına dolaşarak hepimizi
tahrik etmişti. Bir koğuşa yapılan toplu saldırıya katılmasından sonra, cezaevinden alınması için
açlık grevi yaptığımız olmuştu.
Yıllar sonra, doktor yüzbaşı Metin Denli’nin
Genelkurmay Başkanlığı Sağlık Dairesi Başkanlığı’na getirildiğini ve tuğgeneralliğe terfi ettiğini
öğrendiğimde de şaşırmamıştım.
Bir başka örnek: Fehmi Altınbilek. Fehmi Altınbilek’in adı ilk olarak
teğmenken, doktor teğmen Necdet Güçlü cinayetinde geçmişti. Güçlü’yü vuran
Ülkü Ocakları Başkanı’nın silahı teğmen Fehmi Altınbilek’indi. Aradan zaman geçti, yüzbaşı Fehmi Altınbilek olarak adını duyduk. Kızıldere’de Mahir Çayan ve arkadaşlarını katleden operasyonda, İbrahim Kaypakkaya’yı Tunceli’de yakalayan ve ona işkence yaptığı iddia edilen ekibin başındaydı. Terfi etmeye devam etti. Bir süre sonra karşımıza
Şırnak Alay Komutanı olarak çıktı.
Albaylığa terfi ettirilmişti. Ona da şaşırmadım.
***
Hrant Dink öldürüldüğünde
Trabzon Jandarma Alay Komutanı Albay
Ali Öz’ü de daha önceden tanımıştık. Ali Öz, Yarbay’ken Ankara’da
Ulucanlar Cezaevi’ne bir
baskın yapılmış ve siyasi tutuklu-hükümlü 10
genç sopalarla kafaları patlatılarak öldürülmüştü. Olay üzerine cezaevinde inceleme yapan
Meclis İnsan Hakları Komisyonu, bu 10 gencin cezaevine giren askerlerce öldürüldüğünü, insanlık dışı bir vahşete
kurban gittiklerini belirlemişti. İçeriye giren askeri birliğin başında Yarbay Ali Öz bulunuyordu. O olayın üzerine yazdığım bir yazıda, “Ali Öz’ün terfi ederek bir yerde karşımıza çıkacağından eminim” ifadesini kullanmıştım. Yanılmadım.
Bu ‘terfi eden subaylar listesi’, sadece benim birkaç dakikada hatırladıklarımdan oluşuyor. 1990’lı yılların Güneydoğu’daki ünlü yüzbaşısı
Cemal Temizöz’ün de daha sonra albay olarak karşımıza çıkması da bu listenin kapsamı içinde değerlendirilebilir.
Bütün bu tabloya baktığımız zaman, ‘Acaba Genelkurmay’da bizim bilmediğimiz yazılı olmayan başka terfi kriterleri mi var’ sorusu akla geliyor. Örneklerin sayısı o kadar yüksek ki...
Araştırmacı arkadaşlara bir önerim olacak: Bugüne kadar zulüm ve işkence yapmakla suçlanmış ne kadar subay var? Bunlar daha sonra hangi mevkilere geldiler, hangi rütbelere terfi etti? Bunu araştırsınlar. ‘Son 30-40 yıllık gelişmeler içinde, askeri darbeler döneminde en çok suçlananlar, en çok terfi edenler oldular’ şeklinde bir sonuç çıkarsa şaşırmayacağım.
Eğer
Genelkurmay Başkanı benim yanlış değerlendirmeler yaptığım kanaatindeyse, kendisi de bir araştırma yaptırabilir, ortaya çıkan sonucu hep birlikte inceleyebiliriz.
Sonuç olarak, dehşetli meraklar içindeyim...