Senegal’den dönüş uçağında
Hrant Dink cinayeti davasını merak ediyordum. Öfkelerimiz, tepkilerimiz, savsaklanan dosyalar, tanıdığımız ‘değişmeyen bildik yargı’ dışında ne olabilirdi ki.
Akşam oldu. Eve döndüm, TV’yi açtım. ‘Hrant Dink’in derin ailesi’yle karşılaştım. Gördüğüm fotoğraftan etkilendim, duygulandım.
Onlar benim de ailemdi. Bizlerin de ailesiydi.
O acıları onlarla birlikte yaşamış, çaresizliklere onlarla birlikte karşı koymaya çalışmıştık. Onların acılarını içimizde hissetmiştik, devlete karşı öfkelerini de...
Şarışın
küçük kız, Doğan Öz’ün papatyası Bengi Heval büyümüştü. Babasını yitirdiğinde birçok şeyi fark edemeyecek kadar küçük müydü?
O nasıl büyümüş, içinde hangi acıları biriktirmişti bunu nasıl anlayabilirdik ki!
Sezen Öz artık
emekli hâkimdi. Tam 32 yıldır elinde Doğan Öz cinayetinin dosyalarıyla
mahkeme kapılarında, devlet kapılarında dolaşmaktan yorulmamıştı. Bir direnci ve ısrarı simgeliyordu. Katillerin arkasındaki gücü tanımıştı. İdama mahkum edilen katilin askeri
darbe döneminde Askeri
Yargıtay’da nasıl da ‘zorla’ ve uydurma gerekçelerle
beraat ettirilidiğine
tanık olmuştu.
Nükhet İpekçi, devleti ve yargıyı mahkeme kapılarında tanıdı. Bu ülkenin en önemli gazetecisi olan babasını öldürenlerin nasıl korunup kollandığını gördükçe kahroldu. O hepimizin vicdanlarının sesi haline geldi. Her 1 Şubat’ta dinmeyen acısıyla
isyan ediyordu. Kaybedilen her aydın onun içinden bir parçayı alıp götürüyordu. ‘Çoğalmak istemeyen’ ailelerin susturulamayan etkin sesiydi.
Özge ve Özgür
Mumcu, Filiz Ali, Delal, Sera, Arat ve Rakel Dink, Deniz Tütengil, Sevim Göktepe, Nilgün Türkler, Cüneyt Cebenoyan, Canan Kaftancıoğlu, Zeynep Altıok bu kez birlikte ve gür sesleriyle katilleri koruyan devlet içindeki güçlere sesleniyorlardı. ‘Açın kapıları’, ‘yıkın duvarları’
***
Onlar, hepimizi, ülkemizdeki birikmiş acıların tümünü temsil ediyorlardı. Yıllarca devletten
hesap soramamışlardı. Her şeyin yalana dolana dönüşmesine, kapıların yüzlerine acımasızca ve hoyratça kapanmasına tanık olmuşlardı. Onlar, ‘hakiki devlet‘i hepimizden daha iyi ve daha derinlemesine yüreklerinde hissetmişlerdi.
İsyan edecek bir güce bile erişemediler yıllarca. Çaresizliklerini bile paylaşamadılar. Ama içimizdeki öfkenin ve umudun canlı kalmasını sağladılar. Mahkeme kapılarında,
ölüm yıldönümlerinde çağrılarını yinelediler. Yenilgiyi kabullenmediler. Kontrgerilla tabii onlardan da, bizlerden de,
toplumdan da güçlüydü. Yenilmez görünüyordu. Karşı çıkanı susturmasını biliyordu.
Uğur Mumcu, bu lanet tezgahı aramızda en iyi gören, izleyen gazetecilerden birisiydi. Takibini hep sürdürdü. Yakın arkadaşı Doğan Öz cinayeti davasında, çok değerli meslektaşı
Abdi İpekçi cinayeti davasında en kararlı izleyici oydu. Katilleri ve arkasındaki gücü iyi tanımıştı. Onu da öldürdüler.
***
Türkiye şimdi yol ayrımında. Kontrgerilla’dan ilk kez hesap sorabilecek kadar güçlü bir noktaya gelindi. O yitirip gittiğimiz Öz’lerin, İpekçi’lerin, Mumcu’ların, Yurdakul’ların, Türkler’lerin, Tütengil’lerin, Kaftancıoğullarının, Kutlar’ların, Anter’lerin, Dursun’ların, Altıok’ların, Ali’lerin ve daha nicelerinin anısı şimdi bir karabasan gibi karanlık çevrelerin üstüne çökmüş durumda.
‘
Kozmik odalar’ açılsın, karanlıklar aydınlansın, gerçek katiller hesap vermek üzere ortalığa çıkarılsın istiyorlar. Bu kez ailelerin sesi gür ve etkili çıkıyor. Toplum, onların sesine ses veriyor.
Sabahleyin tüm gazeteleri önüme koydum. Sezen ve Bengi Öz’le birlikte gazetelerin birinci sayfasına
egemen olan fotoğraflara baktık. O fotoğraf bir tarihi simgeliyordu. Hrant’ın ‘derin ailesi’ Türkiye’yi ayağa kaldıracak bir çığlık olmuştu. Hesap soruyordu.
Yarın onlar Meclis’te olacaklar. Dosyaların açılmasını isteyecekler. Meclistekiler de, üniformalılar da, bizler de biliyoruz ki, o
cinayetler tetikçilerle sınırlı değil. ‘Kozmik odalar’ açılsın bakalım neler göreceğiz...
Mazlumlar ilk kez kendilerini çaresizliğe mahkûm eden Kontrgerilla karşısında üstün durumdalar.
Burası Türkiye, tabii ki henüz işin başı.
Ancak kapı bir kez açıldı.
Türkiye’nin ciğerine
temiz hava çekebilmesi, ruhunu temizleyebilmesi için önce kapıların açılması ve karanlık odaların havalandırılması gerekiyor.
Teşekkürler size, Hrant’ın ‘derin ailesi’. Teşekkürler. Sizlere çok şey borçluyuz.