Referandumun ardından Deniz
Baykal başını kaldırdı ve sonuçların
CHP için bir yenilgi niteliği taşıdığını, bu yüzden bir an önce
Kurultay’a gidilmesi gerektiğini söyledi. Sosyal demokratlar kurultay’a alışıktır,
Deniz Baykal daha çok alışıktır. Baykal’ın geçmişi kurultay başarılarıyla doludur. Şimdi bir kurultay olsa kimbilir belki bir
sürpriz bile yapabilir...
“Belki bir sürpriz bile yapabilir” gibi bir ifade kullandığıma bakmayın, Deniz Baykal döneminin bittiğinin hepimiz farkındayız. Deniz Baykal’ın
birçok bürokrat ve
yüksek yargı mensubu gibi,
Türkiye’deki ve dünyadaki büyük
değişimi ve yeni süreci okuyamamış, gelişmelerin gerisinde kalmış olduğu ortada.
Baykal, liderliğini yaptığı CHP’yi tam bir devlet partisine dönüştürdü. Türkiye’nin temel meselelerine olan yaklaşım, son derece tipik bir “devlet partisi” çerçevesi içinde şekillendi. Baykal’dan önceki dönemlerde de CHP hakkında “devlet partisi“ değerlendirmeleri yapılmıştır, ama onun döneminin CHP’sind
e devlet partisi karakteri daha farklı bir boyut kazandı. Baykal, CHP’yi, adeta, yeniden tek parti döneminin “
fabrika ayarları”na döndürmüştü.
CHP’nin Baykal’dan önceki dönemlerinde de kırılmalar ve merkezden kopmalar yaşandığını gözden kaçırmamakta yarar var. 1970’li yılların başında Bülent Ecevit’in önderliğindeki CHP, İsmet İnönü’ye başkaldırarak, geçmiş devletçi gelenekten farklı bir söylem tutturabilmişti. 12
Mart 1971 askeri darbesi dönemi bu açıdan ilginç bir dönem olarak değerlendirilebilir. Süleyman
Demirel önderliğindeki Adalet Partisi, askeri darbecilerle
işbirliği yaparken, Ecevit anti-militarist taraftaydı.
***
12
Eylül 1980 sonrasında CHP yeniden devletleşti/devletleştirildi. Baykal da bu
adım adım devletleştirilen partinin liderliğini uzun iç kavgalardan sonra ele geçirdi.
Yeni Türkiye’yi okuyamayan Baykal, değişime ve demokratikleşmeye direnen askerlerle, üst yargı kurumunun mensuplarıyla, devletçi bürokratlarla kader birliği yaptı.
Anayasa değişikliğine direndi, Kıbrıs’ta çözüme direndi, başörtülü kızların okula alınmasına direndi,
Kürt sorunun çözümü için önerilen demokratik girişimlere kulağını tıkadı. Giderek daha devletçi ve katı bir çizgiye sürüklendi.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına gelişini bu arkaplanı unutmadan değerlendirmek gerekiyor. Kılıçdaroğlu, Tunceliliydi, Kürt’tü, Aleviydi. Kılıçdaroğlu, bu “kozmopolit” kimliğini dillendirmese ve daha çok bürokratik geçmişiyle öne çıksa da, gerçekten de farklı bir kişilik yapısını temsil ediyor. “Klasik Baykal polemikçiliği”nin dışında, ılımlı bir psikolojisi var. Zaman zaman geri alsa da
Kürt sorununda,
Dersim tartışmasında Baykal çevresindeki klikle çatışmalara giren farklı açıklamalar yapıyor.
***
Baykal döneminin net bir şekilde bittiğini söyleyebilirizÖ Ama Baykal’la bütün bu süreci paylaşmış, parti içindeki katı yapının kurulmasının mimarı olarak öne çıkmış
Önder Sav, Baykal’la birlikte
tasfiye edilmedi. (Sav, Baykal’ın tasfiye edilmesinde etkili bir rol de oynamıştı)
İki eski “Kurultay arkadaşı” farklı yerlerde kaldılar. Ancak, bu ikili arasındaki uzun dostluk ilişkisinin ardından başlayan çatışma CHP
için hala anlam ifade ediyor. Baykal, parti içi iktidarının yarısının Sav’ın elinde olduğunu iddia ediyor. Bu iddianın günümüz için bir gerçeklik
değeri taşıdığı inkar edilemez.
Ancak bu durumun böyle devam etmesi zor. CHP gelenekleri buna uygun değil. Ayrıca,
Önder Sav, gelecek hesapları yapan CHP’lilerin gözünde hala geçmişi sembolize ediyor.
***
Kılıçdaroğlu’nun yeni dönemde toplumda yeni umutlar yaratabilmesi ancak yeni bir ekiple mümkün olabilir. Eski ekiple üretilecek olan yenilikçilik söylemlerinin inandırıcılık şansları olamaz. (Bu bağlamda, Gürsel Tekin’in
referandumun hemen ardından resen Genel Başkan Yardımcılığına atanmış olması da dikkat
çekici. )
Kürt sorunu Kılıçdaroğlu’nun bundan sonraki yolculuğunu belirleyecek olan en önemli sınavlardan biri. Bu konuda yeni şeyler söyleyebilir. Eski söylediklerinin altını doldurabilir. Kılıçdaroğlu, Baykal döneminde, Dersim katliamını savunan
Onur Öymen’in istifasını istemişti. Yine Baykal döneminde Batman’da çözüm için
genel affı savunmuştu. Referandum kampanyasında ise genel af isteğini tekrar etmiş, “gerekirse
İmralı ve Kandil’le görüşülebilir” ifadesini kullanmıştı.
Sadece Kürt sorununda değil,
türban,
seçim barajı gibi konularda da Kılıçdaroğlu’nun “çizgidışı” söylemler kullandığını gözlemledik. Bunların bazılarının içini dolduramadığı, yeterince somut projeler ortaya koyamadığı gibi eleştiriler yapılabilir, ama Kılıçdaroğlu’nun klasik Baykal çizgisinden belirli bir oranda da olsa ayrılan bir kimliği ve kişiliği temsil ettiği ortada.
***
Kılıçdaroğlu’nun CHP ve Türkiye için ne oranda bir şans olacağını hep birlikte göreceğiz. Türkiye nasıl değişiyorsa, sosyal demokrat taban da değişiyor ve dünyayla ilişki içinde. CHP gibi katı bir parti bile, kendi içinde önemli değişiklikler yaşıyor ve yaşamayı sürdürecek.
Kılıçdaroğlu konusunda baştan karamsar olmayı
tercih edenlerden değildim,hala da değilim.CHP’nin başındaki ismin Baykal değil Kılıçdaroğlu olması bile Türkiye’deki dengeler açısından önemlidir ve olumludur.
Önder Sav’a gelince: Eğer tam anlamıyla “değişimden yana” bir CHP oluşabilirse, Sav’ın onun içinde ne kadar yerinin olup olmayacağını en iyi kendisi bilir...