Anayasa Mahkemesi mi, Şûra-i Nigehban mı?


Emekli savcı -gerçi bazı çevreler kendisini hâlâ Yargıtay Onursal Başsavcısı olarak tanımlamakta ısrar ediyorlar- Sabih Kanadoğlu’nun hayran kitlesine sunduğu son icat, ‘Bu hükümetin Anayasa’yı değiştiremeyeceği’ icadı... Daha önceki 367 icadıyla Türkiye’nin kaosa sürüklenmesi yönünde etkili sonuçlar alan Kanadoğlu, o gün bugündür sürekli devlet adına, devletçi hukuk adına yaratıcı açıklamalar yapmayı kendisine iş edinmiş durumda. Tabii bu tür işleri parlatmaya dünden razı olan ‘medyacılar’ın da etkisiyle, Kanadoğlu kendisine kısa sürede bir ‘kitle’ ve bir etki alanı edindi. Kanadoğlu’nun yeni tezinin temeli şu; “Laik Cumhuriyet’e karşı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından ilan edilen partinin Anayasa değişikliği yapmaya hakkı yoktur.” Yani emekli savcı “Anayasa Mahkemesi AK Parti hakkında öyle bir karar verdi ki, bu partinin Anayasa’yı değiştirmesi mümkün değildir” mesajını veriyor. Anayasayı hangi partilerin değiştirebilip hangilerinin değiştiremeyeceği konusunda yeni bir vizyon edinmiş oluyoruz bu sayede. Bu ülkenin en ‘ayrıksı’ ve ‘karakteristik’ özelliklerinden biri, darbe anayasasıyla yönetiliyor olması. Demokratik olmayan koşullarda yapılan bir referandumla kabul edilmiş olan ve son 28 yıl içinde her ne kadar bazı değişikliklere uğramış olsa da darbenin ana mantığını içinde barındırmaya devam eden bir anayasadan söz ediyoruz... Anayasa Mahkemesi, bu Anayasa’nın ruhunun vücut bulduğu en önemli kurum olarak tanımlanabilir. Bu Anayasa Mahkemesi, kendini hem ‘rejimin bekçisi’ olarak hem de hiyerarşik olarak Meclis’in üstünde yer alan bir kurum olarak görüyor. Örneğin Meclis’ten 411 oyla çıkan Anayasa değişikliğini kendi yetkilerini aşarak iptal ettiler. Gerekçeleri de bu değişikliğin darbe anayasasının ‘değiştirilemez temel ilkeleri’ne aykırı bulunmasıydı. Bu mahkemenin kendi kendine edindiği yetkiler, Anayasa’nın hangi maddelerinin değiştirilip değiştirilemeyeceğine karar verebileceğini düşünmesine yol açtı. *** Darbe anayasasına göre kurulmuş olan ve kendisini Meclis’in üzerinde konumlandıran ‘Anayasa Mahkemesi’nin haline bakan insanın aklına Norveç değil İran geliyor... İran’dan, molla egemenliği altındaki İran’dan söz ediyorum... İran’da mollaların atadığı Şura-i Nigehban isimli bir ‘Anayasayı Koruyucular Konseyi’ bulunuyor. Bu Konsey, kimlerin milletvekili adayı olacağını belirliyor. Bununla da yetinmeyip kabul edilen kanunların Anayasa’ya ve ‘şeriat’a uygun olup olmadığını kararlaştırıyor. İstemediği kanunları reddediyor. Bu yolla Meclis otoritesi, Meclis’in kanun çıkarma yetkisi pratikte sıfıra indiriliyor. Nitekim reformcuların Meclis’e egemen olduğu dönemde çıkarılan kanunların yüzde 90’ı Koruyucular Konseyi tarafından reddedilmiş, Meclis işlevsiz hale getirilmişti. Anayasa Mahkemeleri’nin demokratik ülkelerde nasıl seçildiğine baktığınız zaman, büyük çoğunluğunun meclisler, senatolar, hükümetler, cumhurbaşkanları, devlet başkanları tarafından tayin edildiklerini görüyoruz. Örneğin Almanya’da bütün anayasa mahkemesi üyeleri ‘Bundestag’ (Meclis) ve ‘Bundesrat’ (Senato) tarafından belirleniyor. Yargı kuruluşlarının bu atamalardaki rolü birkaç ülke dışında neredeyse yok düzeyinde. Bizde ise mahkeme üyelerinin neredeyse tamamı yargı kurumları tarafından belirleniyor. Bizdeki sistemin ‘kuvvetler ayrılığı’ konusunda duyarlı olan Avrupa ülkeleriyle uzaktan yakından alakası yok. Bizde ‘rejim koruyuculuğu’ kavramı, kuvvetler ayrılığı kavramını ezip geçiyor. Anayasa Mahkemesi, yasa yapımını kendi kontrolüne alabilmek, parlamentoya ait olması gereken yasama alanına hükmedebilmek için bütün fırsatları kullanıyor. ‘Koruyucularımız’ kendilerini ve Anayasa Mahkemesi’ni 12 Eylül askeri darbesinden miras kalan rejimin bekçileri olarak görüyorlar. Tabii bu bekçiliğin kutsal imgelerle desteklenmesi de, işin temel bir parçası. Örneğin Anayasa’nın neden değiştirilemeyeceğini izah eden Kanadoğlu ‘Atatürk milliyetçiliği unutuldu’ diyerek ‘bekçiliğin’ temel argümanını dile getiriyor. Türkiye’deki otoriter sistem sallanıyor. Bu sistemin en temel dayanaklarından birisi de anayasa ve bu anayasanın ürünü olan Anayasa Mahkemesi. Bu sistemin bir de ‘yaratıcı’ ideologları, yani ‘koruyucuları’ var. Onlar, bu milletin üzerinde bir ‘devlet’ olduğunu düşünüyorlar. Kendilerini de o devletin temeli olarak algılıyorlar. Şimdiye kadar istedikleri çoğu şeyi elde ettiler. Ama işleri giderek zorlaşıyor...
<< Önceki Haber Anayasa Mahkemesi mi, Şûra-i Nigehban mı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER