Korku, insanoğlunun doğuştan var olan en temel duygularından biridir. Birden ortaya çıkar, yoğunlaşır, kaçış veya sorunu çözmeye yönelerek sönmeye yüz tutar. Paranoya ise korkunun üst boyutlara taşarak daha çetrefilli karmaşık hale gelmesidir. Diğer insanların inandıklarını önemsemeden, mevcut düşüncenin hatalı olduğuna dair kesin kanıtlar olmasına rağmen, değiştirilmeyen yanlış inançlar bizim paranoyalarımızı oluşturur.
Paranoyak kişi başkalarının kendisine haksızlık yaptığına, eziyet ettiğine inanır. Bu kötü niyetli olan başkaları, UFO ile gelen uzaylılar da olabilir,
Amerika, AB ülkeleri, Ermeniler, Yahudiler,
Kürtler, zenciler, Ruslar, Komünistler, laikler, Türkler ya da dindarlar da olabilir. Ve bu durum zamanla kısır döngü oluşturan
toplumsal bir histeriye de dönüşebilir.
Bu kötülük görme öngörüsü bazı durumlarda, misillemede bulunma arzusunu da oluşturabilir. İşte bu nedenlerden dolayı da; toplumda korkular yaymak, paranoyalar oluşturmak, derin güçlerce, fail-i bellilerin,
taraftar bulmaları ve iktidarlarını sağlamlaştırmalarının en etkili yollarından birisi ola gelmiştir.
Gerçekte en büyük korku kaynağı olarak görülmesi gereken bu güçler; gerçekleri çarpıtarak, insanlara sahte korku kaynakları gösterirler.
Güvenlik arayışı içine giren insanlar, yine kurtarıcı olarak da bu kişileri ve kurumları göreceklerdir. Ne de olsa kendileri en örgütlü güçtürler ve mevcut tehdidi savuşturmak ta onların başarabilecekleri bir iş gibi düşünülmektedir.
Milli paranoyalarımız da pek çoktur, bir türlü de kurtulamayız bunlardan. Her an korku, her an panik, kendini sürekli
savunma içgüdüsü oluşturuyor bizlerde. Geçmişten günümüze sürekli birbirine eklenip gelişerek hayatımızı çekilmez kılar bu milli paranoyalar.
Dış güçler paranoyası, Sevr paranoyası, dinlenme paranoyası, ABD bizi bölmek istiyor paranoyası,
Yunanistan Egeyi istila edecek paranoyası, karım / kocam beni aldatıyor paranoyası, şeriat gelir paranoyası, Kominizim geliyor paranoyası, Kürtler gidiyor paranoyası. Siz isterseniz bunlara birkaç yüz tane daha ekleyebilirsiniz kolaylıkla. Bunların neredeyse tamamına yakını da; Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” paranoyasından beslenmektedir diyebiliriz.
Şimdilerde de yeni bir paranoyamız daha var gibi; “Gerçeklerle yüzleş(e)me(me) paranoyası.” Bu paranoya bazılarında “
panik atak sendromu” nu da fişeklemektedir.
Başbakan Erdoğan’ın; “Yıllarca bu ülkede bir şeyler yapıldı. Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Acaba kazandık mı? Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi” sözleri bile, bazı kurumlarda ‘süt dökmüş kedi’ gibi, sessizliğin sesinin sonuna kadar açılmasına neden olurken, bazılarında da aşırı bir ‘panik atak’ın ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
CHP’nin; “
Türkiye Cumhuriyeti Devleti faşist bir devlet midir?” sorusu ile MHP’nin; “Başbakan
Orhan Pamuk gibi konuşuyor” anlatımları ile başlayan ve haftalarca CHP ve MHP’nin Türkiye’nin önünü tıkayan açıklamalarını bu bağlamda değerlendirmekte yarar vardır.
Kanımızca bu insanlar ne yakın tarihimizi bilemeyecek kadar cahiller, ne de kafalarını kuma gömüp Türkiye’ye özgü ayıpları görmezden gelerek, dünyanın da bu konuları yok sayacağını sanıyorlar. Bir diğer yaklaşım ise; bu sorunsalın altından da, milliyetçilik ateşini körükleyerek kışkırtan ulusalcılar ve malum
Ergenekoncular gibi takımdaşların çıkması ihtimali midir?
CHP ve MHP’nin kendilerine sorup yanıtlaması gereken soru şu; Bu ülkede
Rumlar ve Ermeniler hiç yaşamadılar mı, yoksa yaşıyordular da birden bire buharlaştılar mı?
Yoksa ‘
evet’ bir etnik
temizlik yapıldı ama bu Faşizan bir uygulamanın kara örneği miydi? Son bir seçenek ise sanırız şu; ‘evet’ Başbakan Erdoğan’ın söyledikleri doğru ama derin devletin yıllanmış partisi CHP ve derinin kolaylıkla sızdığı ve milliyetçi gençleri ulusalcılık ateşiyle yakarak kullandığı MHP’nin bunları kabullenmesi, kutsal devlet olgusunu, uluslararası arenada güç duruma mı sokar? Eğer bu sorunun yanıtını net ve doyurucu bir biçimde alabilirsek; biz de üç maymunları oynayan uslu / saf yurttaş ve hatta şapkasını alıp giden akıllı / akılsız bir lider pozisyonunu da
tercih edebiliriz.
Onlarca yıl en popüler paranoyamız; “bu kış komünizm geliyor” yalanı üzerine şekillendi durdu. Bu yalan sayesinde, toplumdan hiçbir tepki görmeden, toplum kamplara bölündü, gençler cezaevlerine gönderildi, yiğitler deli kanlılar darağaçlarına gönderildi ve darbeler yapıldı. Tanrıya şükürler olsun ki, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bu korkudan kurtulsak da, “kominizim geliyor’’ söylemini bir boşluğa sebebiyet vermemek için, bu seferde, ‘’Kürtler nereye gidiyor”a dönüştürdük. Şimdi de bu sayede, yarım yamalak olsa da, gösterilen bunca tepkiye ve dökülen Ergenekon çetelerine rağmen; hala savaşlar yürütülüyor, bütçeler eritiliyor, çeteler kuruyoruz.
Bu arada,
Mümtaz Soysal gibi bir kısım Beyaz Türk(ler) -ki çoğunun Türklüğü bile tartışılır- ‘inşallah Kürtler de giderler ya da mübadele olurlar’ diye dua ede dursunlar ama şimdiye dek “biz Anadolu’dan gitmek istiyoruz” diyen tek bir Kürt’e rastlanmadı henüz. Hatta Türkiye bu hızla yoluna durmaksızın devam ederse, pek çok Ermeni’nin, Yahudi’nin, Süryani’nin bile yeniden geri geleceğini söyleyebiliriz kolaylıkla…