Kürtlerin ‘derin’le ‘adi ortaklığı’


Öncelikle hatalarımızı itiraf etmemiz gerekli. Türk aydınları, 85 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca, Kürtlerin asimilasyonuna, inkâr edilmesine ve imha politikalarına karşı hep göz yumdu. Bugün gördüğümüz sıradan Anadolu insanlarının, açılıma tepkisi de, aydınların yıllardır süren sessizliğinden kaynaklı değil mi? Çünkü masum Anadolu insanı, sistem tarafından, tek taraflı bir eğitim ile yetiştirildi. Gerçekler resmî ve kutsanmış ideoloji tarafından nasıl çarpıtılarak yansıtıldıysa, aynen öyle de öğrenildi/kabullenildi. Sonuçta, “güçlü ordu Güçlü Türkiye” söylemi dayatılarak, yurttaşın değil, ordunun devleti olduk. Hep kulağımız kirişte postal sesi bekledik ve verilen her komuta da uyduk. İşte bu nedenle de yıllar öncesinden profesyonel orduya geçmemiz gerekirken, bedelli askerlikte bile sınıfta kaldık. Berlin duvarı yıldı ama hâlâ beyinlerimizdeki sınırlar durmakta. Evet, Kürt denilen bir halk var. Kart-kurt seslerinden türemedi. Bin yıldır birlikte yaşasak da hâlâ onları algılayamıyoruz. Onlara “sen aslında şu değil busun, öyle değil böyle düşünmelisin” demekle de bir yere varamıyoruz. Özkök gibiler; “Töre Kürtlerin sorunu” derken, onları geri ve ilkel bırakanın derin devletin hangi bilinçli politikaları olduğunu da hâlâ düşünmüyorlar. Koruculuk sistemi ile onları birbirlerine kırdırtıyoruz. Rojin gibi kadınlarına ve milliyetlerine yönelik, sapkın cinsel fantezilerimizi, yüz bin satan Akşam’da ifşa ediyoruz. Ve bunu da sıkılmadan “Espri yapmıştır” diye savunuyoruz? Diyarbakır futbol takımına, bir sembol, bir temsil misyonu yükleyip, hıncımızı, öfkemizi sporla kamufle ediyor ve stadyumlara taşırıyoruz. Seyircisi, yorumcusu, federasyonu ve hakemleriyle de üstlerine giderek, aklımızca onları terbiye ediyoruz. Diyarbakırspor’u suçsuz göstermeye çalışırken de, inanılmaz bir garabet içerisinde; “Futbolcularının hiçbiri de o Diyarlı değil” diyoruz. Demek oralı olsalar, ırkçı sloganları hak ediyorlar, öyle mi? Mahalle kavgalarında, beline tabancayı yerleştiren hergele, nasıl kendini güvenli ve pervasız hissederse, siyasetçilerimiz bile, evlatlarını derin devletin hatalarından dolayı dağlarımızda kaybeden Anadolu insanının acısını sırtına destek alarak, rakiplerine saldırıyor. Söyleyin yeterince günah çıkardık mı Kürt dostlar? Yetmez biliyorum. Ama şimdilik bu kadarıyla idare edin. Şimdi de gelelim siz Kürtlere. Bakın ne savaşların, ne büyük felaketlerin kıyısından döndünüz. Dağlıca baskının bile nasıl büyük projelerin, küçük ve etkili parçaları olduğunu bizim Taraf günlerce yayımladı. Buna karşın, Fırat’ın doğusundan hâlâ bir tek “tık” bile yok. Hani “Operasyonları buralara kaydırın, faili meçhuller aydınlansın” demiyor muydunuz? Bir açılım da siz yapın o zaman. Şimdiye kadar kaç genç, örgüt içi infaza kurban gitti açıklayıverin. Ölüm haberlerini ailelerine hâlâ ulaştırmadığınız kaç genç var? Ergenekon ya da derin devlet gibi birileri organize ediyor bu qırêj (kirli) savaşı ama kimdir ortakları bunların sizin oralarda(n)? Tamam “derin devlet” karar verdi 33 erin ölümüne ama onlar Bingöl’de kimin eliyle infaz edildi? Ergenekon gerekli buldu Dağlıca baskınını ama kim yaptı bu baskını? Apê Ehmed (Türk) ses ver! “Derin Devlet”in ihale ettiği Kürt-Türk savaşına, sizin oradan katkı sunanlar kimler? Bu şirket tam bir organize suç holdingi olmalı ama biz daha derin anlamlıyla Adi Ortaklık diyoruz. Sabancı suikastı, birilerince DHKP-C’ye ihale edildiği ortaya çıktığında; “Oligarşinin iç çelişkilerinden faydalandık” mı demiştiniz? O zaman, barış ve kardeşlik taleplerimiz de sorgulanır mı? Bu çelişkinin bedeli ölen Anadolu gençlerinin kanı mıdır? Bu soruların muhatabı elbette tek başına Apê Ehmed olmamalı. PKK ve DTP İmralı’dan yönetiliyorsa, sorumlusu da O ve ondan sorumlu olanlardır değil mi? Sahi İmralı hâlihazırda kimin sorumluluğunda? Askerler mi, Erdoğan hükümeti mi sorumlu Öcalan’dan? Sorunun yanıtı gerçekten de önemli. İmralı kimin kontrolünde ise joker de onun elinde demektir. Daha uçakta gelirken, “Hizmete hazırım” dememiş miydi ‘O’ da? Şimdi kimin hizmetinde acaba? İmralı’nın çözüm önerisinde, tek kendi merkezli çareler var. “Ben, gene ben, hep ben ve tek ben” şeklinde. Bakın şimdi de ne diyor “İstediM geldiler, şimdi gelmeyin diyoruM, gelmeyecekler.” Yani hâlâ her şey “tek ben, yalnızca ben ve sadece ben” şeklinde. Biliyorum, Fırat’ın doğusundan birileri; “o Frenkeştayn’ı kim yarattı, onu da itiraf edin” diyecek. Tamam, biz dünü gördük, şimdi siz de bu günü itiraf edin artık. Hey hevaller, kameralara Ergenekon ile yakalandınız! Yok, mu söyleyecek bir sözünüz? Bari kameralara el sallayın!!!
<< Önceki Haber Kürtlerin ‘derin’le ‘adi ortaklığı’ Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER