AKP 2002 yılında
iktidara geldiğinde kendisine biçilen vade yalnızca 100 gündü. Bu süre biter bitmez de AKP’yi iktidardan indirmenin yolları araştırılmaya başlandı.
AK Parti bir an önce iktidardan indirilmeliydi, çünkü zinde güçlerin sandığı beklemeye bile tahammülleri yoktu.
Planlar yaptılar, farklı senaryolar düzenlediler ama
darbe yapmaya cesaret edemediler. AKP’ye
kapatma davası açtılar ama başaramadılar. Muhtıra verdiler ama adamlar tırsıp gitmedi. Adamlar iktidarı bırakıp gitmedikleri gibi, sandığa gittiler ve daha da güçlenerek geldiler.
Darbe planları yapmaya sürekli devam ettiler ama yürekleri yetmediği için darbe yap(a)madılar.
Bu süreç içerisinde yargıyı da kullandılar,
Danıştay,
Yargıtay, Ana
yasa Mahkemesi,
HSYK, YSK gibi akla her ne geliyorsa, özellikle de yüksek yargıyı kullandılar / kullanmaya çalıştırlar. Çünkü daha öncekilerde de aynı yöntemleri ve yolları kullanıyorlar veya yüksek yargıyı kullanarak istedikleri sonuçları alıyorlardı.
Baroları kullandılar, YÖK'ü kullandılar, Rektörleri kullandılar ama ne yapsalar olmadı. AKP iktidarını gönderemediler bir türlü.
Bunlar öncekilere benzemiyor, kendileri ne yapılırsa yapılsın gitmedikleri gibi, darbecilerin kalelerini de birer birer demokratikleştirerek onların ellerinden alıyorlardı.
Savaş taktiği bağlamında da birer birer kalelerini maalesef ki düşürüyorlardı...
Çaresiz kalınca da, gene kendi adi yöntemleri ile ana muhalefet partisinin önce şoförünü sonra muavinini değiştirdiler. Değiştirdiler çünkü, Deniz
Baykal ve
Önder Sav ile olmuyor, parti iktidara yürümüyordu.
CHP’nin başına, benim ‘Adım Kemal'i getirdiler pek çok büyük umutlarla. Kendi medyaları üzerinden de onu pompaladılar, şişirdiler. Gelir gelmez, partinin oylarını bile yüzde 32’lere kadar sözde kamuoyu yoklamaları ile yükselttiler.
Milletvekili seçimleri gelmeden de bin bir hayal kırıklığına uğradılar. Uğradılar çünkü umut balonları çok çabuk sönmüştü. ‘Adım Kemal’ beş yıllık gayri safi milli hasılayı bir ayda dağıtmasına rağmen, gene de kamuoyu anketlerinde oyları bir gıdım bile artmıyordu.
Yavaş yavaş AKP ile bir döneme daha kendilerini alıştırmaya çalışırlarken,
Başbakan Erdoğan
muhaliflerinin uykularını kaçıracak bir çıkış yaptı ve "Hedef
2023" dedi. "2023 vizyonunu" diyerek bunun içini doldurmaya başladı. Başbakan Erdoğan bir kere daha, adamların yüreklerine korku sardı / saldı. C(M)HP; ‘herhalde bunların 2023 e kadar gitmeye niyetleri yok’ diye düşünmeye başladı.
Düne kadar vesayetin, derin ve karanlık odakların kalemşörü olan
Ertuğrul Özkök; ‘AK Parti iktidar dönemini "ara rejim" olarak yorumladı’ ki elbette doğrudur. Çünkü Özkök’e göre; ‘…ana dönem; 27
Mayıs, 12
Eylül, 28
Şubat, 27
Nisan dönemleri...’ olsa gerek, halkın oyları ile seçtiği AKP dönemi ise bir an önce bitmesi gereken kara ve ara dönem / ara rejim...’ değil mi?
Ama isterseniz biz de ‘Heder 2023’ ve ‘
Vizyon 2023’ bağlamında biraz erişte –şaire- keselim. (Diyarbakır’da kadınlar arasında dedikodunun bahanesidir bu söylem)
Ya nedir şu 2023 vizyon saçmalığı da diyenler varsa ne dersiniz? 2 dönemdir iktidarda olan bir partiye, kim neden peşinen üç dönem daha
sabır göstersin… Böyle peşin peşin oy istenir mi? ‘12 yıl sonrası için bana
masal anlatma kardeşim’ sen şimdi yapacaklarından söz et diyenlere ne söyleyeceksin?
Hemen yarın, seçimden sonraki gündeki yarında ne yapacaksın onu söyle bana! Uçuk projeymiş, cartmış, curtmuş. Yok kardeş, ben ayağı yere basan proje isterim. İşsizliği, yüzde beşe düşürecek, terörü bitirecek,
Türkiye’yi AB’ye üye yapacak proje isterim.
Bu AK Parti de çok mu akıllı var ? Yoksa bu insanlar saf, nasılsa her şeyi alır, Başbakan Erdoğan da neyi isterse satar. O zaman biraz da bizim hayallerimizi satsın mı diyorlar acaba? Sanki kafa mı buluyorlar bizimle? Yoksa matraklarını anlamayıp, onları ciddiye alan bir tek ben miyim?
Şu vizyon 2023, bir
yaşlı için çok uzak bir tarih. 12 yıl daha yaşa, bak gör Türkiye nerelere geliyor! Bir gencin sabırsızlığı için de çok uzun bir aralık.
Okul bitireceğim, evleneceğim, iş bulacağım, çocuk yapacağım diyor adam. Sen ise 12 yıl sonrasına
hedef koyuyorsun.
Ya
Kürt sorunu neresinde bu 2023 yılının.
Biliyor musunuz, Başbakan Erdoğan çok çok şanslı. Karşısında muhalefet adına bir sürü hatalı dizili, sıralı karşısında. Şimdi şu BDP'liler. Öcalan’ın sırt kaşıntısını, derin Hatip'in vekilliğini bahane etmeden
Cuma namazlarını
sivil itaatsizliğe çevirip,
Kürtlerin demokratik haklarını isteseler, kim onlara ne diyecek…
Yok kardeşim ben seçim sonrasını da beklemiyorum. Öyle seçmeli dil falanla da yetinmiyorum.
Anayasal vatandaşlık hakkı istiyorum, kendi dilimde sonuna kadar eğitim istiyorum ve bölgesel idare istiyorum deseler ne yapacak acaba bu AKP iktidarı.
Bu adamlar için insanları ölüme göndermenin çok da zor olmadığını hepimiz biliyoruz. Unutmayalım ki, ne Tunus’ta, ne Mısır’da, Libya’da, Suriye’de,
PKK gibi silahlı bir
örgüt yok. Yine BDP gibi siyasi bir örgütte yok. Üstelik Türkiye’dekilerin
yurt dışı bağlantıları, ilişkileri de çok güçlü.
Şimdi onlar da bunu yaparlarsa sen ne diyeceksin? Ya kardeşim bu sabırsızlık niye, bekleyin hele
uçuk projemizi, gökyüzünde ne uçuk uçurtmalar uçuracaz, ne kaçık Zihni
Sinir projeler gerçekleştireceğiz mi diyeceksiniz?
Başbakan Erdoğan’ın, dünyayı anlayan, bugünkü gidişatı görebilen kaç danışmanı var acaba? Kürtler
özgürlük isteyen Araplardan ne kadar geridedir sizce? Eğer gerçek demokrasiyi tesis etmezseniz bu topraklarda, kaç zaman sonra Kürtler de bu taleplerle ortaya çıkar?
Hem şu ince ayarlara da dikkat ediyor musunuz? AKP'ye muhalif Türk sol ve sağ partiler de seçimlere adeta sokulmuyor. Kürtler de ise
Şeref Abi’nin KADEP'inden sonra,
HAK-PAR da seçimlere BDP lehine çekilmeye karar verdi.
Neyse şu uçuk proje de belki de
Bağımsız Kürdistan vardır da söyleyemiyorlardır. Belki de böyle uçuk kaçık projelerle bütün sorunlar bir anda biter...
Son olarak Diyarbakırlıların söylediği gibi, ‘fazla şaire kesmek kalbe dosttur ama çeneyi yorar.’