Fenerbahçe öyle bir
takım oldu ki; topun arkasına geçip
rakip takımı karşılamayı da, alanında kazandığı topu maçın karakterine göre ileri taşımayı da, alternatifli hücum üretmeyi de çok iyi biliyor.
Kabul edelim dün sahada sezonun en iyi Fenerbahçe'si yoktu belki ama maçı kazandıran
savunma aklına fazlasıyla sahiptiler.
Tevfik
Sırrı Gür Stadı eski tip
İngiliz statlarına benzer ve aslında
futbol oyununa en yakışanı da budur. Kale arkasındaki alan ve tribünlerle sahayı ayıran çitlere
itiraz edebilirsiniz ama dün
Türkiye'nin güneyinde bir "premier lig aroması" olduğu iddiasına hayır demeyeceksiniz. Ona itiraz etseniz bile aniden bastıran
sağanak yağış yeter.
Futbol hafızasını güncellemeyi
ihmal etmeyenler konuya nereden girdiğimizi mutlaka anladı. Maçı izlemediyseniz Özer'in 50 metreden gol attığına inanmayabilirsiniz! Ta ki görene kadar.
Kabul edelim dün hiç kimse maça gelirken böyle bir açılış beklemiyordu. David
Beckham'ın 1996'da Wimbledon'a orta sahadan attığı golün bir benzeri Hakan Arıkan'ın koruduğu
kaleye girdiğinde zaten Fenerbahçe maç öncesinde var olan kâğıt üzerindeki avantajına bir yenisini eklemişti.
Mersin'in 5 maçta 5 gole
imza atan forveti Nobre'nin eksikliği, zeminin kalitesi ve ülkenin her yerinde en azından ev sahibi kadar etkili taraftarıyla Fenerbahçe favori çıktığı maçta çok
erken öne geçip Mersin'i hamle yapmaya zorladı. Üstelik atan
oyuncunun yokluğu dışında tutan oyuncu Hakan Arıkan'ın golün ardından sakatlanması da işin cabası olmuştu.
Fenerbahçe, önce erken gelen golün verdiği rahatlıkla bekle ve izle moduna geçti.
Mersin takımı Erman ve Moritz'in yönettiği oyunun topa hakim olan, daha çok arayan tarafıydı. Zurita ve Enduka'nın araştırıcılığı, Beto'nun savunma arkasına yaptığı koşular hep Fenerbahçe'nin dikkatli ve ayağı yere basan savunmasına takılıp kaldı. Mersin'in ceza alanı içine indirdikleri birçok topta Nobre'nin karambol fırsatçılığına ihtiyaçları göze çarptı. Yoğun yağmuru takiben zemin ağırlaştıktan sonra Fenerbahçe gücünü daha
ekonomik kullandı. Mersin beraberlik golü için çok koşup, çok yordu kendisini...
Özer'in şahane golü ne kadar Beckhamvari ise Emre'nin ikinci golü yaratan pası ve öncesindeki acelesi de o kadar Beckham işiydi.
Mersin'in tek golü 10 kişi kalmalarına karşın çok araştırmanın ödülü oldu. Unutmayalım,
Halis Özkahya, Bekir'in eline giden topa
penaltı çalabilir, oyunun kaderi tamamen değişebilirdi.
28 yıl önce Türkiye Kupası'nı son kez aldığında rakibini 2-1 yenen Fenerbahçe'nin yine 2-1 kazanması inanın tipik bir İngiliz oyunu rastlantısı...
Bu maçı muhtemelen bir süre sonra unutacağız ama Özer'in Beckhamvari golünü asla!