Aslında sadece
kamu görevlileri değil,
toplum olarak hepimiz
öfke kontrolü dersleri almalıyız.
Ciddi bir karar almadan önce konuyu en az bir gün düşünmeliyiz.
Öfkemizin yatışmasına yol açmak için kendimize zaman tanımalıyız.
İsmet
İnönü öyle yaparmış, öfkeliyken karar almaz, o konuda karar almak için en az bir gün beklermiş.
Öfkeli anlarımda bu İnönü taktiğini denedim. Çok da iyi oluyor. Çünkü öfkelendikten bir gün sonra öfkeliyken düşündüğünüz şeylerin hiçbirini düşünmüyorsunuz. Empati yeteneğiniz gelişiyor. Tartışma konusunu ya da öfkeye yol açan kişi ya da gelişmeyi daha sağlıklı değerlendirip daha tutarlı bir karar veriyorsunuz.
Öfke kontrolü çatışma ihtimalini de minimuma indirir.
Özellikle
emniyet güçlerinin meslekleri icabı öfke kontrolü eğitimine çok ihtiyaçları var.
İzmir'de bir karakolda meydana gelen şu dayak olayı mesela.
Polisler her ne kadar kendilerini
komik gerekçelerle savunsalar da karakoldaki kadına dayak attıkları ayan beyan ortada.
İki polis, kadını resmen
tekme tokat dövüyorlar. Görüntülerde bir de kadın polis var. Dayağa katılmıyor ama engellemek için kılını bile kıpırdatmıyor.
Öfke kontrolü şart
Kim olursa olsun ne yaparsa yapsın devletin kurumlarında hele hele karakollarda kimse bu muameleyi hak etmez.
Keşke sokaklara, köprülere, yollara, caddelere
kamera sistemleri kurulduğu gibi, karakollara, emniyet birimlerine de böyle bir sistem kurulsa ve sokaktaki vatandaş nasıl izleniyorsa, emniyet birimleri de öyle izlenebilse. Karakollara özel bir
MOBESE sistemi kurulsa. Böylece polis-vatandaş ilişkisinin düzeyi gelişir, herkes öfkesini daha fazla kontrol etmek durumunda olur.
İşkence-dayak iddiaları sıfıra yaklaşır, yapanlar ise asla adaletten kaçamaz.
Evet polis zaman zaman vatandaş ile ilişkisinde zor durumda kalabiliyor ve şahsi davranabiliyor.
Bir
trafik polisi İstanbul'da görevi esnasında kendisine küfreden bir sürücüyü kalbinden vurup öldürmüştü. Hem de bir kadın polisti ateş eden. Bu anlamda emniyet güçlerini
tahrik eden olaylar olmuyor değil ama bunun karşılığı elbette
silahını çekip vurmak ya da dayak değil. Bu şahsi öfke hem polisin hem vatandaşın sonu oluyor ne yazık ki...
Vatandaş kız arkadaşıyla bir kafede oturuyor. Vatandaş kızı öpünce kafenin sahibi "Aile var" tepkisi veriyor ve müşterisiyle
tartışmaya giriyor. Sonunda olay büyüyor ve silah konuşuyor. Haber: Kafe sahibi müşterisini öldürdü.
Ne gerek var.
Niye hem kendinizi hem o insanı yakıyorsunuz? Derin bir nefes alıp, öfke kontrolü denilen mekanizmayı harekete geçirdiğiniz zaman hiçbir tatsızlık olmaz.
Böyledir, bazı insanlar sizi adeta tahrik edercesine davranırlar, trafik polisi örneğinde olduğu gibi
küfür bile edebilirler. Yapmanız gereken işi oluruna bırakıp yolumuza devam etmektir.
Herkes kendinden yanadır
Richard Carlson'un "Ufak şeyleri dert etmeyin" kitabı öfkesini kontrol etmek isteyenler için gerçekten çok ikna edici bir eser. Özellikle güvenlik güçlerinin, halkla her an iç içe, yüz yüze olan kamu görevlilerinin bu kitabı okumasında fayda var. Eminim çok faydalanacaklar ve kimsenin kendilerini mutsuz etmesine, hayatlarını karartmalarına izin vermeyecekler.
Kitaptan bir alıntı:
Birisi topu size atarsa bunu tutmak zorunda değilsiniz.
Daha
sabırlı olmak için sabır geliştirme egzersizleri yapın.
Sevgi elini önce siz uzatın. Gerçeği kabul edin, hayat adil değildir. Kendi cenazenize katıldığınızı farz edin.
Sık sık "hayat acil bir durum değildir" sözünü tekrar edin. Uğruna savaşacağınız şeyleri akıllıca seçin, kazanmanız daha kolay olacaktır.
Alçak
gönüllü olmayı haklı olmaya
tercih edin.
Gençken okuduğum ama adını hatırlayamadığım bir kitapta şöyle yazıyordu:
"Başkalarının size karşı olması diye bir şey söz konusu değildir. Onlar sadece kendilerinden yanadır."