Defne'nin ölümünden sonra...


Ben aslında bu mesleği sevmiyorum. Bu meslek pek de insani bir meslek değil. Başkaları hakkında yazıp-çizip duruyorsun. Onların açıklarını arıyorsun, eksiklerini not ediyorsun. Devamlı devamlı olarak kendine değil başkalarına odaklı bir hayatı empoze ediyor bu meslek. Oysa aslolan kendine yönelik bir hayattır. Aslolan, içe dönük, kendini olgunlaştırmaya, kendi nefsini terbiye etmeye, başkalarını hoş görmeye yönelik bir hayattır. Kusuru kendinde arama, kendini devamlı surette kontrol etmeye çalışma, başkalarına karşı yumuşak, kendi nefsine karşı şedit olma... Oysa bu meslek hep başkalarının hatalarını kusurlarını aramaya yönelik. Sonuçta elde ettiğin bilgilerle doğruları da yazsan sorun, yanlışları yazsan daha büyük sorun. Bizim kültürümüzde hataları yanlışları örtme vardır. Görmeme, saklama, açık etmeme, bugün ona yarın sana, gülme komşuna gelir başına... Allah'ın bir ismi de Settar'dır, hataları kusurları örtendir. Dinimiz bize hep başkalarının kusurlarını, hatalarını, yanlışlarını örtmeyi emreder. Ki, hata, kusur, yanlış yayılmasın, çoğalmasın, saf zihinleri idlal etmesin. Ne yazık ki suçun, kötülüğün, olumsuzluğun, yanlışın, ayıbın toplumlar arasında yayılması kitle iletişim araçları ile oluyor ve gazeteci denilen adamlar ve kadınlar da bu işlerin yayılmasına araç oluyor! Şimdi... Defne Joy Foster'ın ölümü ile ilgili neleri yazmalıyız, neleri yazmamalıyız? Eleştirsen de kötü, övsen de kötü! Ortası yok mu? Olay açık, ortası pek yok gibi. Bunu duyurmak mı lazım, duyurmamak mı? Ya da bu konu hakkında yorum yapılmalı mı, yapılmamalı mı? Bu durum toplum önünde tartışılmalı mı tartışılmamalı mı? Ölünün ardından konuşmamalı mıyız? Oysa bu mesleğin doğasında var ve başka insanların ölümü çeker gazetecileri... Bekar bir adamın evinde evli bir kadın hem de sarhoş hem de ilk defa tanıştıktan hemen sonra sarmaş dolaş adamın evine gitmiş... Orada ölmüş... Bize ne de diyemiyorsunuz! Herkesin çocukları var. Bu hayatı topluma rol model diye sunmaya da elbette kimsenin hakkı yok. Yalnız, bu konularda en son konuşması gereken adamlar herkesten çok ahlak bekçisi, başkalarının namusu konularına el atınca ortaya bir başka sorun çıkıyor. Be adam, şimdi konuşuyorsun. Oysa senin elinden tutup manken, güzel, top model vs gibi unvanlarla topluma sunduğun kızlar farklı mı yaşıyor? Şimdi mi ahlak bekçisi oldun? Sanki sen ölmeyeceksin? Kim bilir nerde ve nasıl, hangi durumda öleceksin? Doğru söylemişsin, 'Su testisi su yolunda kırılır.' Sen kart bir testisin, bakalım nerede kırılacaksın? Aman Allah'ım! Bakın gene başkalarına, başkalarının hayatlarına odaklandım. Yanlış bu yanlış. Kendime odaklanmalıyım. Ne oldum değil ne olacağım demeliyim. Nerede nasıl öleceğim? Hatta daha da önemlisi nasıl haşrolacağım? Settar isimli Rabbim benim kusurlarımı, günahlarımı orada örtecek mi? Bu konularda en güzel sözü yine efendimiz söylemiş: "Gördüğü iyilikleri gizleyip, gördüğü kötülükleri teşhir eden kötü komşudan Allahü Teâlâ'ya sığının!" "Arkadaşının ayıplarını örten kimsenin, Allahü Teâlâ, dünya ve ahirette kusurlarını örter. Bir ölüyü diriltmiş gibi olur!" Başka söze ne hacet...
<< Önceki Haber Defne'nin ölümünden sonra... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER