Üniversitelerde
türban serbestisine yönelik yasal düzenlemeler gündeme geldiğinden beri üniversiteleri yöneten bazı
sivil paşaların tepkilerine dikkat ediyorum da, "bu insanlar nasıl olup da bir eğitim kurumuna
yönetici olabiliyor" diye düşünüyorum.
Dinlerini elbette sormuyorum.
Muhtemelen "sosyolojik olarak Müslümanım" diyeceklerdir.
Üniversite rektörleri genel olarak TBMM'nin iradesine karşı saygılı bir tavır sergiliyorlar. Ama bir kaç tanesinin Allah'ın bir emrinin uygulanmasının yasal serbestisine karşılık verdikleri tepkiler "Ebu Cehil"e bile rahmet okutacak cinsten.
Bir iki tanesi var ki yarayı durmadan kaşıyorlar.
Bunların başında
Başbakan Tayyip Erdoğan'a herkesin içinde "Tayyip
Erbakan" diye hitap edebilecek kadar pervasız tavırlarıyla dikkat çeken
İnönü Üniversitesi Rektörü
Fatih Hilmioğlu geliyor.
Adam "TBMM'nin iradesinin en üstün irade olduğunu kabul etmiyorum" diyor. Bir derdi var ama anlamıyorum.
"Burası
Kasımpaşa Cumhuriyeti" değil diyor.
Benim tanıdığım Tayyip Erdoğan bu adama gereken dersi en uygun zamanda en uygun şekilde verir, vermeli...
Hiç değilse Süleyman
Demirel gibi konuşsa.
Ama haddini çok çok fazla aşıyor.
Süleyman Demirel'e "MGK TBMM'nin neresindedir" sorusuna "Ne altındadır ne üstündedir" gibi bir
cevap vermişti!
Bunlar bu şekilde bir eşitliği bile kabul etmeyip Meclis'i hakir gören bir zihniyet sergiliyorlar.
Ya şu Celal
Şengör Paşa'ya ne demeli.
Asker bile onların söylediğini söylemiyor.
Şengör Paşa yeni YÖK Başkanı için "Onu asistanım bile yapmam" demişti.
Adamdaki enaniyete, egoya, kibire bakın. Kendi gibi düşünmeyenleri böcek gibi gören, zihniyeti iğdiş olmuş bir tavır içinde.
En son bir televizyon programında "Eğer türbanlılar üniversiteye gelirse üniversitelerin kapısına
kilit vururuz" dedi.
Vay be. Demek ki üniversiteler bu adamların babasının malı, ya da dedelerinden kendilerine
miras kalmış kurumlar...
Yazıklar olsun sizin aldığınız eğitime, verdiğiniz vereceğiniz eğitime:
"Karşımıza gelen öğrencilere din kitaplarında yazamayan şeyleri öğretiyoruz. Bunları öğrenmesini istiyoruz. Nuh Tufanı'nın olmadığını, insanların Adem'le Havva'dan gelmediğini öğretiyoruz. Bunları sadece not alması için değil, hayatına da yansıtması için öğretiyoruz. Ancak şimdi durum böyle değil. Türbanını takan öğrenci, karşımıza dinini şakırdatarak gelecek."
Celal Şengör Paşa'ya
Burhan Kuzu Hoca gereken cevapları verdi. Daha fazlasını söylemeye gerek, ve sanırım bu türlü görüşleri daha fazla ciddiye almaya da gerek yok. Kendi haline bırakmak lazım.
BÜYÜKANIT'TAN BÜYÜK YANIT
Genelkurmay Başkanı
silah zoruyla değilse bile medya zoruyla canlı yayında açıklama yapmaya mecbur edildi.
Büyükanıt ne diyecek diye bekleyenler, rutin bir görüşmeyi neredeyse bir saat canlı verdiler. Sonuç;
Genelkurmay Başkanı 1 saatin sonunda 1 dakikalık bir açıklama yaptı ve "Genelkurmay'ın türban konusundaki yaklaşımı belli, tekrara lüzum yok" dedi.
Birilerinin hevesi kursağında kaldı elbette. Ama bu kısa açıklamayı bile Genelkurmay başörtüsü yasağının devamından yanaymış gibi sunanlar oldu. Hâlbuki
GATA ve diğer askeri tesislere artık başörtülü hanımlar girebiliyor.
Başörtülerini alttan tavşankulağı yapıyorlar. Genelkurmay'ın türbanla ilgili tavrı bu. Zaten AKP ve MHP'nin bulduğu formül de aynısı değil mi?