"Hür Adam" filmi yarın vizyona giriyor.
Filmin galasında bulunamadım ama film üzerinde konunun ehemmiyetine binaen çok ciddi durulduğunu tahmin ediyorum.
Hacı Fellini lakaplı yönetmen
Mehmet Tanrısever tam da bu filmin adamı.
Yani
Türkiye'de Said
Nursi hakkında bir film yapılacaksa bu filmi ilk yapması gereken isimlerden birisi Mehmet Tanrısever olmalıydı.
Çünkü o içeriden biri. Çok iyi tanıdığı bir insanın filmini yaptı.
Bu yüzden izleyicinin memnun olacağı kanaatindeyim.
Film daha vizyona girmeden hakkında tartışmalar başladı.
Atatürk ile
Bediüzzaman'ı karşı karşıya getiren sahneler kamuoyunun çok dikkatini çekti.
Esasen bu konu toplumda fazla bilinen bir konu değil.
Atatürk yeni ve Modern Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Bediüzzaman da
Osmanlı Türk Modernleşme serüveninin canlı aydın tanıklarından belki de en önemlisi.
İmparatorluktan cumhuriyete geçiş sürecinde yaşanan bütün kırılmalar hakkında Bediüzzaman'ın fikirleri vardır.
Bediüzzaman derken, hayatı yeni TC'nin kurucu zihniyeti tarafından zindana çevrilmiş, onu seven insanlardan uzak tutmak için defalarca sürgüne gönderilmiş, hapishanelere atılmış, buralarda devlet görevlileri tarafından defalarca zehirlenmiş birisinden söz ediyoruz.
Bu zat bunca eza cefa içindeyken bir "
İman hizmeti" başlatmış ve onlarca cilt
telif eser vermiştir.
Onun eserleri etrafında toplanan kitleler yeni Türkiye'nin kuruluşu ile birlikte yapılmak istenen "Milletin imanının çalınmaya çalışılması" karşısında yürekli bir mücadele ortaya koydu.
Bediüzzaman ülkenin en buhranlı dönemlerinde yaşamış birisi olması hasebiyle yolu çeşitli defalar Atatürk ile kesişmiştir.
Son zamanlarda TRT Haber'de iddialı programlara
imza adan Rıdvan Memi'nin
Kozmik Oda adlı programında önceki
akşam misafir Prof. Dr.
Cemil Koçak'tı. Cemil Koçak yakın tarihimiz ve yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu konusunda en yetkin isimlerden birisidir.
Rıdvan Memi, Cemil Koçak'a Habertürk'te yayınlanan Bediüzzaman'ın Atatürk'e yazdığı mektubu sordu.
Bu
mektup yeni inşa edilen Türkiye formüle edilirken Atatürk'e bazı ikazlar içeriyordu.
Prof. Dr. Cemil Koçak, bu mektup ile Bedüzzaman'ın kurucuların niyetini sezdiğini ve bir tür ön alma için çabaladığını söyledi.
Prof. Koçak şöyle dedi:
"Bir çatışma var ve hangi tarafın ağır basacağı belli değil. Atatürk ile yapmış olduğu konuşmadan herhalde o grubun daha ağır basabileceğini sezmiş, endişe etmiş olmalı ki, o grubunda kendi düşüncelerinin yanında saf tutmalarını sağlamak üzere bazı tavsiyelerde bulunuyor. Yani zaman Bediüzzaman'ı haklı çıkarıyor ama kısmen.
Said Nursi ve bütün muhaliflerin söyledikleri bir anlamda doğru çıkıyor. Bu şekilde yapılan bir devrimden toplumun alacakları kalıcı olmayabilir. Bu görülüyor."
Tam da bu noktada Rıdvan Memi "Din dışı bir yapılanma öngörülüyorsa Atatürk niye din işlerini örgütlemeyi planlıyor" sorusunu soruyor.
İşte Prof Koçak'ın cevabı:
"Çünkü ya Rusya'da komünistlerin yaptığı gibi dini tamamen
tasfiye edeceksiniz, dini olan her şeyi bir kenara atacaksınız. Bu kadar radikalizm burada görülmüyor. O halde yapmanız gereken ikinci olasılık bunu denetim altına alacaksanız, eğer dinsel cemaatleri ve dini rejime karşı bir tehdit olarak görüyorsanız bütün bunu devletin ve rejimin denetimi altına alabilmektir... Atatürk'ün esas fikri İslamiyet'in gelişmeye mani olduğu şeklindedir. Diyanet bunun için iyi bir fikirdir."
Atatürk ile Bediüzzaman arasındaki mücadele işte bu yeni TC'nin İslamiyet'le ilişkisi çerçevesinde şekillendi.
Atatürk-Bediüzzaman ilişkisine de bu açıdan bakmak gerekiyor.