Bin Ladin'in öldürülmesi sonrasında ülkemizde yaşanan tartışmalar,
Afganistan konusunda Batılı haber kaynaklarından beslenmemizden mütevellit tuhaflıkları da beraberinde getirdi. Bizdeki 'ucube' tartışmasından sonra, bazılarının olayı Afganistan'a benzetmeleri bu alandaki birtakım çarpıklıkları giderme ihtiyacını doğurdu.
Size bugün Seyyid
Haşimi isimli bir
Taliban temsilcisinden söz edeceğim. Haşimi'nin 11
Eylül saldırısından aylar önce, 2001 yılının
Mart ayında ABD'de yaptığı birkaç konuşmadan parçalar nakledeceğim. Haşimi bu konuşmaların bir kısmını
Güney Kaliforniya Üniversitesi (USC),
Müslüman Öğrenci Birliği'nin (MSU) davetiyle okulda, bir kısmını ise CBS News Nightwatch gibi Charlie Rose'un programında dile getirmiştir. Sosyal paylaşım sitelerinde bulunabilir bazıları. Haşimi,
11 Eylül saldırısından aylar önce yaptığı konuşmada ABD'nin Üsame'yi öldürmek adına yaptığı saldırılara dikkat çekmiş ve ABD hükümetine getirdiği bir mektuptan bahsetmişti. Şöyle diyordu: "ABD 1998'de Afganistan'a Cruise füzesi yolladı ve Üsame'yi öldürmeye çalıştıklarını söylediler. Üsame'yi tanımıyorduk bile, hepimiz şoke olduk. 75 tane Cruise füzesi bir adamı öldürmek için atılmıştı. O adamı ıskaladılar ama 19 öğrenciyi öldürdüler. Ve bunun için özür bile dilemediler." Haşimi'ye göre ABD yönetimi Taliban'la tüm diyaloğu reddediyor ve Afgan yargısına asla güvenmiyordu, Ladin'in
mahkeme huzuruna çıkarılmasını asla istemiyor, direkt öldürülmesini arzu ediyordu. Dikkat buyurun, bu konuşma, bırakın Ladin'in öldürülmesi, daha 11 Eylül saldırılarından bile önce yapılıyordu.
Taliban'ın ABD'den meselenin çözümü için ikinci bir talebi vardı; Üsame'nin faaliyetlerini soruşturmak için uluslararası bir araştırma komisyonunun kurulması. Haşimi, bu isteğin de reddedildiğini söylüyor: "3. bir
öneri olarak Afganistan'ın ve Suudi Arabistan'ın onaylayacağı 3. bir
İslam ülkesinin bu olaya el atmasını istedik." Elbette kabul görmüyordu. Haşimi, "Eğer mesele sadece Bin Ladin ise hâlâ bu konuda açık fikirliyiz bu sorunun çözümü için." diyordu, ki bu inançla cebinde bir mektupla Amerika'ya gelmişti elçi. Elbette muhatap bulamadı... Ve acı bir olayı hatırlatarak o günlerin meşhur
heykel meselesine getiriyordu lafı: "1 ay önce yetersiz beslenme ve değişik sağlık nedenleriyle 700 çocuk öldü. Kimse bunun üzerinde durmadı. Ama herkes heykeli biliyordu."
Heykellerin
yıkım hikâyesini de anlatan Haşimi, Afganistan'da binlerce çocuk ölüp, milyonlarca insan iltica sorunu yaşarken uluslararası kuruluşların heykellerle ilgilenip, heykel restorasyonuna
bütçe ayırmasının Afgan
halkını nasıl kızdırdığını naklediyor: "
UNESCO ve İsveç'ten bazı temsilciler bize heykelleri
restore etme projesiyle geldi. Bizden biri de 'Bu parayla heykel restore etmek yerine çocukların hayatını kurtarmak için kullanalım.' dedi. Ve İsveçli yetkili paranın sadece heykel için olduğunu söyledi. Bu mantık bizimkileri sinirlendirdi ve 'çocukları düşünmeyenler, heykeli düşünüyorlarsa, yok ederiz' dediler. Bu konuda haklıyız ya da değiliz demiyorum ama bir an için kendinizi bizim yerimize koymanızı istiyorum. Siz ne yapardınız? Size uluslararası
ambargo,
baskı uygulanıyorsa ve çocuklarınız gözlerinizin önünde ölüyorsa ve birileri 'insani
yardım' adı altında heykel restorasyonu için size geliyorsa, ne yapardınız? Ve açıkça ifade edeyim ki, heykel yıkma fikri Taliban yönetiminin değildi! Halk bu olayları duyunca kızmıştı ve böyle bir karar çıktı. BM Genel Sekreteri
Annan, Pakistan'a gitti ve temsilcimizi ziyaret etti. Konu neydi biliyor musunuz? Ölen çocuklar ya da 6 milyon mülteci değil; heykeller! Şaşkındık, dünya bir heykeli düşündüğü kadar, çocukları, insanları umursamıyordu. Eğer biz yapmak isteseydik bunu 3 yıl önce, bölgeyi
kontrol altına aldığımız gün yapar, heykelleri yok ederdik."
Bütün bu olumsuzluğa rağmen barışa ve diplomasiye açık olan kesimin Afganistan olduğunu yine Haşimi'nin konuşmalarından anlıyoruz: "Hâlâ açık fikirliyiz ve kapılarımız anlaşmaya açık. Ancak her yerdeki temsilciliklerimiz kapalı, New York'taki temsilciliğimiz de kapatıldı, nereye gidebiliriz?"