Epey bir zamandır (tesadüf ki tam da
Ergenekon iddianamesi açıklandığından beri) ortalıkta görünmeyen tekaüt yargı mensuplarından biri, Ulusalcıların ayakyolu yaptığı bir TV kanalında konuşurken öfkeyle bir iç düşman liste-
haritası çıkarmıştı.
Öyle muazzam bir yelpazeydi ki, neredeyse kendisinin dışında kalan herkes bu listenin içindeydi. Aslında o ruh haliyle ilgili epey yazı kaleme aldık. Marazi bir aşkın insana neler yaptıracağını hem tarih hem de günümüz gazetelerinin üçüncü sayfaları gösteriyor. 'Ya benimsin ya toprağın' mantığının
tehlikeli bir uç verişiydi bu. Lakin
ülke olarak bu zihniyetin yavaş yavaş
emekli olmasıyla bir şekilde sıkıntıyı savuşturmuş da oluyorduk.
Sonra bir sürü şey yaşandı bu ülkede. Günlükler,
telefon konuşmaları, planlar, listeler, andıçlar, fişlemeler,
bombalar filan çıktı birbiri peşi sıra.
Andıç ve ulak medyasının bir kısmı bu gelişmelerden sonra dut yemiş bülbül gibi susarken, kimileri de 'Av tüfeğiyle
darbe' türünden
akıllara ziyan manşetlerle işi makaraya vurmaya kalkıştı. Ancak şimdi kafasında az biraz akıl bulunan her insan evladı ülkenin geçirdiği o buhranlı dönemin kodlarını hızla çözüyor ve
manzara netleşiyor. Açıkçası beni şaşırtan şeylerin başında emekli birtakım komutanların tuttukları notlar, günlükler, fişlemeler ve muhabbetler geldi. Ortaya çıkan
belgeler gösteriyordu ki, bu değerli komutanlarımız askerlik dışında her şeyle, özellikle de
siyaset ile pek yakından ilgilenmişler. İlgilenmekle kalmamış bizzat aktif rol üstlenmişler. Bilmem neredeki oy sandığının hesabını yapan, bunun üzerine strateji geliştiren değerli büyüklerimiz varmış! Bu kadar milyon belge, bilgi, kanıt arasında bir tane, yalnızca bir tane meslekleriyle ilgili şey çıkmaması sizce de garip değil mi? Günlüklere bakalım örneğin. Gün gün yaptıkları şeylerin anlatıldığı günlüklerde neredeyse 24 saatlerini ülke yönetimi ve siyasi ilişkilere ayıran emekli paşaların olması tuhaf değil mi?
Görüyorsunuz işte, gerek ABD'nin tüm dünyayı
kontrol etme, ayar verme, harita çizme sevdası, gerekse
Avrupa ve Rusya'nın kendi menfaatleri için uluslararası satrançta habire hamle yapmaları ülkemizi çok hassas bir süreçten geçiriyor. Üstümüzde savaş, altımızda gerilim, yanımızda kan ve
gözyaşı, hemen ötemizde soykırım v
e devlet terörü var. İnsan istiyor ki bütün bu sıkıntılı durumda askeri ve güvenlik güçleri gerekli stratejik-mesleki çalışmalar, etütler yapsın, yeni stratejiler belirlesin, ülke geleceği için gerekli adımları atsın ve ülkeyi yönetenlere bu yönde telkinlerde bulunsun.
Hatırlarsınız 28
Şubat dönemini. Bir kısım
holding patronları yaşanan
psikolojik savaş günlerinde kelebek koleksiyonu gibi şirket ve medya koleksiyonu yapıp, mallarına mal katarken,
Amerika bilmem kaç kilometre uzaktan gelip
Afganistan ve Irak'a müdahale planlarıyla uğraşırken, bir kısım resmi görevlilerimiz Andıç ve listelerle uğraşıyordu. Kebapçısından şarküterisine kadar bilmem kaç milyon devlet düşmanı üretmişlerdi. Bilirsiniz ülkemizde enteresan bir gelenek vardır. Bir kısım
yüksek yargı, bürokrat yahut askeri yetkili, dönem açılışlarında, kapanışlarında, emekli oluşlarında filan hep konuşma yaparlar. Yapılan bu konuşmaların içeriklerine baktığımızda yıllardan beri hep aynı cümlelerin farklı şekilde yer aldığını görürüz.
Yaşanan bu süreçten sonra ben beklerdim ki, bu tür konuşmaları yapanlar en azından ülke gerçekleri ile yüzleşsinler ve tehlike, görev tanımı, herkesin kendi işini yapmasıyla ilgili bir güncelleme yapsınlar. Zira yukarıda bahsini ettiğimiz zümrenin tehlike olarak gördüğü başlıklar
teker teker açıldığında rasyonel olmamanın dışında çok daha enteresan bir nokta ortaya çıkacaktır. Gerek yargının, gerek mülki, askeri erkânın muğlak ifadeler ile işaret ettiği,
CHP, holding ve Andıç medyasının üzerine balıklama atlayıp manşetten çaktığı tehlike bizzat halkın kendisi gibi durmaktadır. Eğri oturup doğru konuşalım, evinin bodrumunda bomba ve
suikast planı arşivleyen, valizler dolusu fişlemeyle kafayı bozan, sağa sola bomba attıran, adam vurduran, halkı galeyana getirmek için organize işler yapan zihniyetten daha mı tehlikeli cuma namazına giden kebapçı Mustafa Usta?