Emekli
Genelkurmay Başkanı'mızın internette yayınlanan ve hemen her
gazetenin yayınladığı konuşma metniyle ilgili herhangi bir yalanlama geldi mi bilmiyorum. Ancak
Koşaner'in konuşmalarını dinledikçe iki şey aklıma geldi.
İlki şuydu;
emekli paşamızın anlattığı şeylerin neredeyse tamamı bilinen şeylerdi. Yani gazetecilik tabiriyle 'yeni bir şey yok'tu anlattıklarında. Tamamı çok önceden yazılan, çizilen ve bizzat askerlerin reddettikleri, yalanladıkları şeylerdi. Ama,
komutanımızdan çok önce şikâyet edenlerin sayısı hiç de az değildi. Söz gelimi birtakım gazeteler
manşet yapınca '
hain' damgası yemişti askerî çevreler ve onların yardakçısı medya tarafından.
Komutanımız üzgün üzgün anlatıyor ya, '
Hantepe baskınında geciktik' diye, daha önce bunu yazan gazeteler, yorum yapan gazeteciler oldu. Ancak bir kısım medya hiçbirini 'Gazete ve gazeteciden vahim iddialar' diye manşetten vermedi tabii ki... Bir tür kontra-andıç muamelesi yapmaya çalıştı halaybaşı ve ekibi.
İkincisi ise acı bir şey. Karakol baskınlarından eğitim zayiatlarına kadar bir dolu acı gerçeği
itiraf ediyor sayın emekli komutanımız. Şöyle diyor mesela: "
Balyoz'da, bizi üzen taraf, neyimiz var neyimiz yok çaldırmışız. Konuşmalarımız dâhil. Ne konuşuyorsak var adamların ellerinde, namerdin eline malzeme verdik. Şimdi bizi üzen taraf arkadaşlar Birinci Ordu'da her şeyimizi çaldırmışız. Her şeyimizi." Daha birçok konuda benzeri itiraflar, dertleşmeler var. Karakol baskınlardaki zaaflar, cepheden kaçan komutanlar vs. var oğlu var...
Işık Paşa şüphesiz bu gerçeklere bir günde vâkıf olmadı. Şüphesiz başında bulunduğu kurumun belli bir istihbaratı, raporlaması vs. vardı. Yani anlattığı gerçekleri epeydir biliyordu.
Konuşmaları dinleyince aklımdan geçen şeylerden ikincisi şu. Bu kadar skandal, rezalet, ayıp, kepazelik yaşanıyor,
komuta kademesi görmezden geliyor, susuyor, konuşmuyor,
istifa edip, onuruyla gitmiyor da, mesele
terfi ve emeklilik meselesi olunca istifa ediyor!
Bu
ülke değişiyor sevgili okur.
Türkiye değişiyor sevgili emekli ve
muvazzaf komutanlarım. Bilemiyorum, belki hâlâ birtakım gazeteciler kışla merdivenlerini üçer beşer basamak çıkarak, 'komutanım komutanım' diye ellerini çırparak ortak çalışma yürütüyorlardır hâlâ askerler ile. Belki hâlâ birtakım yazarlar, yeni çıkan kitaplarını mürekkebi kurumadan komuta kademesine takdim ediyorlardır. Ve yine birtakım gazeteciler, meslek hayatlarının tamamını 'komutan teybi' olarak geçirmeyi içlerine sindirebiliyordur.
Ve fakat artık kimse
prim vermiyor bunlara. Dolayısıyla eski
model gazeteci ve haberci tipleri şaşırmalarına neden oluyor paşalarımızın. Şaşırıyor ve ses kaydındaki gibi sinirleniyorlar hatta. Öfkelenip, kanunların gösterdiği sınırlar için 'Enayi miyim ben?' diye sorabiliyorlar mesela... Kendini kanunun önünde görmeyi ve göstermeyi sonsuza kadar
doğal bir hak olarak görebileceklerini düşünmüş olanlar var ne yazık ki... Tabii onları böyle bir havaya sokan azımsanmayacak etkide başka bir yardakçı grubun varlığını da inkâr mümkün değil.
Eminim ses kaydını dinleyen hemen hiç kimse şaşırmamıştır. Belki sinirlenenler, öfkelenenler olmuştur, tıpkı Koşaner Paşa gibi. Balyoz yapılanmasına değil de, belgenin dışarı sızmasına 'Kepazelik' diyen çıkmıştır illa ki. Ya da
Bağcılar medyası gibi, çuvalın sığmadığı mızrak tarzı manşetten veren de olmuştur. Herkesin bildiği, malumun ilamından başka bir şey değil velhasıl bu konular. Herkes için...
Pardon...
CHP hariç sanırım...