"Özgürlük mutsuzluğa gebe olmak zorunda değildir" der Zamyatin... 'Kimdir bu Zamyatin?' diye soracak olursanız, ona geçmeden güncel bir örneğe
parmak basmak isterim.
Ergenekon Davası dolayısıyla ortalıkta dolaşan
belge ve bilgilere bakılırsa, Ergenekoncuların en önemli özelliklerinden biri ortam ve
telefon dinlemeleri. Bilmem kaç bin
kayıt yapan koca kulaklar varmış. Bugün
holding medyasının çok fazla hazzetmediği (işlerine gelen her gizli-açık belgeyi gazetecilik ayağına manşete çakmayı marifet sayarlar yoksa) gizli kayıtlar vaktiyle bir tek kendilerine
servis yapıldığında böylesi bir mesleki ve menfaat körlüğü içinde olmazlardı. Şimdi internet denen kontrolsüz ortam en çok onların canını sıkıyor olsa gerek.
Her neyse, bu ortama düşen ses kayıtlarından sonuncusunda bir
paşamız önüne gelene sallıyor. Öyle böyle laflar da değil. Küfürden argoya kadar zengin bir gramere sahip olduğunu görüyoruz beyefendilerin. Ancak orada bir cümle var ki, kendi kurumuna bindireceğim derken beni bambaşka bir boyuta alıp sürükledi. Şöyle diyor
emekli paşamız: "
Bizimkiler mıy mıy. Teğmeni ver, yarbaya
kelepçe tak, mermiler bizim mi sizin mi belli değil.
Star Gazetesi'yle uzlaşma yap. Star Gazetesi'yle
Genelkurmay uzlaşmış. Ne demek yav. Biz uzlaştık! Olur mu öyle şey..." Olayın 'sizinkiler-bizimkiler' mevzusu bir yana, (hatırlarsanız bir paşa eşi de şu
mahkeme bizden, şu onlardan türü laflar etmişti) "Mıy" kelimesi beni bir Rus yazara götürdü. İsmi Yevgeni Zamyatin. Anti ütopya türünün babalarından olan George Orwell'ın da fikir babası olan bir yazardır Zamyatin. Ve onun muhteşem ötesi kitabı; MIY, yani BİZ...
MIY-BİZ bir anti-ütopya kitabı. Kitabı okuyan insanın asla 1920 yılında kaleme alındığına inanası gelmez. Zira Zamyatin'in kurguladığı o kasvetli atmosfer sanki bugün için bile geçerliymiş gibi gelir. Enteresan olan BİZ'de anlatılmaya çalışılan
ülke ile Ergenekoncuların hayalini kurdukları ülke arasında milim fark olmamasıdır. İşin
Tuncay Özkan'ın kanalının ismiyle benzerlik taşıması gibi mizahi tesadüf kısmı bir yana cidden fark yoktur.
Tek
muhalif sese dahi tahammül edilmediği, güdümlü medya ile istenilen kurgunun millete yutturulduğu, insanların kişiliklerinden ziyade neredeyse bir
seri numarası derekesine düşürüldüğü bir
toplum var BİZ'de!
Devletin �derin kısmı yoktur zira derinlik tüm yüzeyi ele geçirmiştir- her istediğini istediği gibi dinlediği, istediği gibi yargılayıp, canının istediği şekilde cezalandırdığı, istediklerini
sürgün edip,
tek tip yaşam tarzını tüm topluma dayattığı karanlık bir gelecek.
Kendi eliyle işlenen
cinayetler, sahte suçlular, sahte kahramanlar, yalancı hainler filan da işin cabasıdır. Benliğinden koparılmış insanların teknoloji ve bürokrasiye teslim edildiği tuhaf bir totalitarizmden başka bir şey değil BİZ'deki toplum. Fark şudur, Zamyatin'in kurguladığı ortam fantastiktir ve 26. yüzyılda geçer, bizim Ergenekoncular ise bu modeli bugün uygulamak istemektedirler.
Sadece Zamyatin'in MIY'ına değil George Orwell'ın '1984'üne, Rad Bradbury'nin 'Fahrenheit 451'ine, Aldous Huxley'in 'Cesur Yeni Dünya'sına baktığımızda hep "28
Şubat bin yıl sürecek" zihniyetini görmek mümkün. Esasen sıkıntı bu değildir.
Tarih boyunca nice tiranlar, zalimler, tağutlar, Nemrutlar, Firavunlar hep aynı amaç için zulüm yapmış, kan dökmüş, totaliter rejim hevesiyle yanıp tutuşmuşlardır. Bundan sonra da
modern-postmodern görüntü altında bireysel yahut
şebeke halinde bu tür rejim sevdalıları olacaktır. Esas sıkıntı buna teşne olan, kibrit kutusu kadar maddi menfaat için bu zihniyete
hizmet eden bir zümrenin de varlığıdır. Zaten insanı rahatsız eden, huzurunu kaçıran da budur. Dahası bu teşne zihniyetin kendini özgür ve muhalif diye yaftalamaya kalkışması komedinin dik alasıdır.
"Mıymıy'layan Paşa'nın dediği gibi diğerleri kim ki, metrobüsleri metrobüs olsun, ekmekleri ekmek,
zeytinleri zeytin, oyları oy, golleri gol,
tirajları tiraj... Zamyatin'in çocuklarına göre insan bile olmamalıyız aslında,
kütük sıra no'dan ibaret bidon kafalılar sürüsü...