Mabed titrerken


Yağarkenki savruk ve hoyrat ürperticiliğinden eser kalmaz karın... Gökyüzü tüm yükünü boşaltmış, yeryüzünün üzerinde kusursuz bir beyazlık hakim olmuştur. Buhar tütsülü bir beyazlık! Sizi bilmem ama ben kar yağışının bitiminden sonra oluşan manzaralardan fena etkilenirim. Ne bileyim ana rahmi kadar temiz bir beyazlığın üzerinde minik aralıklarla birbiri ardışık sıra kalmış kuş ayak izleri mesela. Bir evin çatısı, yolun kenarı, ağacın dalları... İlla da inancın kadim mekânları... Camiler örneğin... Musluğu buz kesmiş şadırvanlar, müminlerin ayak izleriyle şereflenmiş avlular, buhar fışkıran kıvranmış kollar, secdede başları serinleten halılar... Ki boldur ülkemizde bu tür mekânlar bilirsiniz. Hele hele İstanbul'da... İşte böyle soğuk ve bembeyaz bir kış sabahı olanca ihtişamıyla karşıma çıktı Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii... Gecenin iflah olmaz tipisi, rüzgârı savurmuş kar kümelerini kubbesine. Olmayan minaresi boynunu bükmüş gibi koca mabedin. Az değil, yaklaşık 500 yıllık bir ibadethaneden söz ediyoruz. Her depremde sarsılan, yıpranan ve her afet sonrasında el atılıp tekrar inancın hizmetine sunulan. Koca Sinan'ın aşk ile yaptığı mimarî harikalardan biri. Sair semavi ibadethanelerin aksine aydınlığın, billurluğun mekânı. Medrese, mektep, türbe ve hamamın ortasından yükselen yaklaşık 40 metrelik kubbesi ve 160'tan fazla penceresiyle heybetli mabed. Kapısında 5 yıldan beri asılı olan levha: İbadete kapalıdır... Çıkarılmış ya da kırılmış olan pencerelerden içeri dolan karlar ile üşümüş bir mabed Mihrimah Sultan Camii... Müminlerin aşındırdığı mermerler zamanın koyu yıpratıcılığına terk edilmişliği gizlercesine bembeyaz kaplı nedense... Ve gazetede sosyal devletin doğal sonucu olarak yayınlanan insanî haberler: Soğuk havada evsizlere sahip çıkılıyor, sokak hayvanlarına kucak açılıyor. Bir gazetede, donmak üzere olan karga resmi acıtıyor içimizi... Lakin yanından gelip geçtiğimiz bu titreyip, çürümeye bırakılmışçasına yapayalnız duran mabedi görmüyor kimse... 1999 depreminde hasar görmüş... O yıldan beri doğru düzgün ibadete açılmamış. Değişik zamanlarda hız kazanmış tamirat ve restorasyon çalışmaları. Ancak sanki daha da güçleneceği yerde daha zayıflamış, zayıflatılmış Koca Usta'nın mirası... Ki miras diyoruz değil mi, üstelik 2010 yılı yani, Kültür Başkenti'nin kültürel mekânı burası... Bilmem kaç milyarlık masraf yapılıyor, açılışlar, havai fişek gösterileri filan... Eyüp'ten fırlatılan fişeklerin ışıltılarının sönük ve soğuk gölgesi düşüyor bu tarihî yapıya. Asri bir mezarlıktan bile daha ürpertici inanın manzara. Göz çukurları oyulmuş veremli hasta gibi mermerden yapı. Sağa sola sordum ama herkeste aynı burukluk içinde bir bilinmez mevcut. Kim, ne zaman, kaç kişiyle onarıyor belli bile değil. Eminim yetkililere sorulsa kendilerince makul ve mantıklı onlarca neden vardır sıralayacak. Ama kar yağıyor ve içine doluyor 5 asırlık mabedin, üşüyor kocaman taştan çınar ve titriyor yaşlı bir hasta gibi. 10 yıldan fazladır sürüyor bu yenileme çalışmaları. Bakıldığında ilerleme değil, gerileme var sanki. Ve inanın korktum araştırmaya. Kimseyi suçlamak istemem elbette ama insan bu kadar uzun süren bir kapatılmışlıktan çok daha korkunç bir içini boşaltmışlık duyacak diye ürküyor resmen. O süslemeler, halılar, seccadeler, Mushaflar... Kim bilir şimdi nerdeler? Mimar Sinan'ın 3 yılda yaptığı camiyi 10 yılda tamir edemiyoruz ve biz kendimize hiç sıkılmadan da büyük devlet diyebiliyoruz hâlâ! Titriyor koca mabed; kardan, tipiden, borandan ve ilgisizlikten...

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER