Mabed artık titremiyor!


Şubat ayının onunda yazmışım yazıyı. Başlığı ise 'Mabed titrerken'... Bir kış günü yanından geçerken gördüğüm manzara -artık- nasıl içimi burktu ise, belki biraz da haksızlık ederek, yıllardır bitmeyen bir restorasyon hikayesi anlatmışım size. Koca Sinan'ın üç yılda inşa ettiği güzeller güzeli bir mabede ağıt yakmışım resmen: Mihrimah Sultan Camii'ne... 2010 Kültür Başkenti'nde havai fişek atılması dokunmuş biraz da kanıma. Mabed karla karışık tipinin altında titrerken, biraz boş vermişlik, biraz rahatlık, bol miktarda ihmal hissetmiş de kaleme sarılmışım şubat soğuğunda. Birkaç gün sonra bir mimarın gelen tepkilerini taşımışım köşeye. Bu sefer başlık 'kükreyen sanatçı' olmuş. Mimar okuyucum, bu işlerin hassas ve uzun süren işler olduğunu hatırlatmış; "Keşke tarihî eserlere sahip çıktığınız zannıyla alelacele restorasyonlar yapılmasına bilmeden önayak olmasanız!" sitayişi eşliğinde. Oysa ben çok basit bir talepte bulunmuşum masumca: Camları, çerçeveleri indirilen caminin tamiratı, restorasyonu yapılırken önce korumaya alınsa, daha iyi olmaz mı? Örneğin içeri, kar, tipi girmesi engellense, içindeki tarihî eserler özenle korunsalar vs... Her neyse... Eminim ilk ve tek cami değildir Mihrimah Sultan... Belki başka ve daha kötü örnekler de vardır ve Edirnekapı'daki bu tarihi ibadethane diğerlerine göre -belki- çok çok iyi durumdadır, bilemiyorum. Niye yalan söyleyeyim, Başbakan'ın bayramdan bir gün önce bu caminin açılışını yapacağını duyduğumda inanılmaz sevindim. Demek ki yıllar süren bekleyiş bitecek ve bu ata yadigarı cami tekrar ibadete açılacaktı. Açılışını yaptı Başbakan. Çok güzel şeyler de söyledi, araya sıkıştırdı minik sitayişler eşliğinde. Öyle ya, yapımı üç yıl süren bir eserin onarımı 10 yıldan fazladır devam ediyordu! Bayram sabahı Süleymaniye'ye koştu tüm çevrem.. Haklıydılar da. Bu mabed de yıllardır onarım görüyordu ve böylesi kutsal bir sabahta ibadete açılacaktı. Hem de Başbakan tarafından. Ama ben Mihrimah Sultan Camii'ni merak ediyordum ve bayram sabahı çocuklar ile beraber bu camiye doğru yol aldık. Gidenler bilir, bayram namazı gibi ender yapılan ibadetlerde cemaat hep tedarikli gelir. Ya yanına kendi seccadesini alır yahut gerektiğinde altına serebilecek uzun ve kalın bir şey giyer sırtına. Biz de elimizde yedek seccadeler ile vardık tarihi yapının kapısına. Ki hâlâ üzerinde 'Sayın Başbakanımız hoş geldiniz' diye yazıyordu. Fakat çok ilginç bir durum vardı ortada. İnsanlar caminin içine gireceği yerde, çıkan kalabalık girenden kat be kat fazlaydı! Caminin genel girişinden içeri adım atar atmaz durumu fark ettim. En son cenaze namazı kıldığımız yer kocaman seperatörler ile kapatılmıştı. Girer girmez sol yanımızda Çin Seddi gibi ruhsuz bir panel karşıladı bizi. Sağ taraf ise daha beterdi. O muhteşem avlu, şadırvana giden yer de yine kapatılmıştı. Ekleştirilen üç beş musluktan akan sular ile millet abdest almaya çalışıyordu. Caminin bir kapısı dışında tüm kapıları kapalıydı. Bu asırlık mabed adeta bir kafesle çevriliydi ve belki bin kişinin -en fazla- sığabileceği yere beş bin kişi sığmaya çabalıyordu. Elbette mümkün değildi bu... Kılanlar bilir, bu tür durumlarda illa yere secde edilecek diye bir şey yok, insanlar birbirinin sırtına da secde edebilir lakin, durum ona bile müsait olmaktan çıkmıştı... Titreyen mabed mahşer yerine dönmüş, bayram namazını huşu ile kılabilme imkanı neredeyse kalmamıştı. Çaresiz biz de diğer binlerce insan gibi, yakın çevredeki başka camiye yöneldik. Mabed üşümekten kurtarılmıştı belki ama sanki daha büyük bir işkence ile karşı karşıyaydı!
<< Önceki Haber Mabed artık titremiyor! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER