Başlığa bakıp da, geçen gün yazdığım yazıyı kendim tekzip edeceğimi düşünen varsa yanılacak. Zira bu yazı
Mısır'da olup bitenleri
analiz eden bir
vaatte bulunmuyor okura. İşin o yönünü elbette bölgenin ve uluslararası politikanın uzmanlarına bırakıyoruz.
Bu yazıda yazarın, Mısır'a bakıp kendi
ülkesiyle ilgili yaptığı çıkarımları okuyabilirsiniz ancak. Bu nedenle önce kısa bir
özet geçmek lazım zannedersem.
Malum;
Tunus ile başlayan ve böyle giderse tüm
Ortadoğu, kısmen
Afrika ve Arap ülkelerini saran
özgürlük ateşi yaklaşık bir aydır Mısır'ı tutuşturmuş durumda. Bir uzman büyüğümüzün dediği gibi Tunus bir tsunamiye dönüştü ve oldu 'Tunusami!'
Özgürlük ateşinin yıllardır ezilen, horlanan halkları sarması, elbette bu bölgeleri yıllardır ezip, horlayan tiranları da tutuşturdu.
Gelin görün ki bunların arasından en pişkini çıktı
Hüsnü Mübarek. Günlerdir, haftalardır milyonlarca insanın meydanlarda açıkça kendisini istemediğini bile bile, bir tür anlamazdan gelmeye vurarak işi, halen yapıştığı tiranlık koltuğunu bırakmaya niyetli görünmüyor. Bu satırları kaleme alırken Mısır halkı yine meydanlardaydı, Mübarek ve yancısı ise bir tür -affedersiniz- 'salağı' oynayarak sanki bunca zulmü, sömürüyü kendileri yapmamış gibi, halklarına özgürlük vaat ediyorlardı.
Bana ilginç gelen ise, ülkemizdeki medyanın başta Tunus olmak üzere Ortadoğu'yu
algılayış biçimi. Düne kadar Türk Dışişleri'ni '
eksen kayması' ile suçlayıp bu bölgelere gösterilen ilgiyi malayani bulan medya, bakışındaki algı çarpıklığını yayınlarında da gösterdi maalesef.
Varlıklarını
Anadolu insanına düşmanlığa adayan marjinaller değil kastettiğim. Onlar, ne yaşanırsa yaşansın farklı algılayacaklar, zira varlıklarını bu karşıtlığa borçlular. Benim bahsettiğim, sair olaylarda akl-ı selim ile bakmayı becerebilen kesim.
Bu güruh olayları başından beri yanlış okuduğu gibi, okur ve izleyicilerine de yanlış yansıttı. Kasıtlı olduğunu düşünmediğim bu marazi durumun en güzel göstergesi El Cezire yayınları. Yakın zamana kadar, ülke medyamız tarafından küçümsenip, dudak bükülen bu medya organı, Mısır ile ilgili yayınlarıyla neredeyse tüm dünyada bir numara oldu. (Bu arada El Cezire'nin Cine5 ile anlaşamadığını bunun yerine TV Net'i aldığını duydum. Birkaç aya kadar yayına geçeceklermiş, bilgilerinize)
Sayıları neredeyse 10'u bulan haber kanallarımız, çok daha fazla sayıda ulusal gazetelerimiz var. İletişimin bu kadar gelişip, ucuzlayıp, kolaylaştığı bir dönemde haber kanalları her
akşam üç-beş kadrolu yorumcuyu oturtup, 'şurdan-burdan' geyiği yapıp, çoklukla yumurta tokuştururken gerçek haberciliği El Cezire'ye bırakmak zorunda kaldı.
Elbette hepsi için geçerli değil bu eleştirim. İşlerini hakkıyla yapma çabasında olan haberciler ve kanalları yok saymak büyük haksızlık olur. Ancak
yönetim anlayışı ile ülkemizden neredeyse 50 yıl geride olduğu bu kadar bariz iken, günümüz ülke yönetimi ile paralellik kurmayı habercilik zannedenler de sadece tebessüm ettirmemeli bizi. Üstelik sıkıntı sadece bu kadar de değil ne yazık ki!
Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler büyüyüp netleştikçe, başlarda meseleye romantik
bakan bir kısım medya yavaş yavaş homurdanmaya, 'Oralara şeriat geliyor' filan demeye başladı. Salt bu yüzden açıkça, Mübarek rejiminin kalması gerektiğini söyleyenler bile çıktı bahsini ettiğim medyada. Bu kişiler sen, ben değil üstelik; titri, bir çuval unvanı, bazıları cicili bicili görüntüsü olan akademisyenler, uzmanlar!
Şüphesiz bu zevattan aklı başında ve vicdanlı bakış açısı, yorum bekleyecek kadar saf beklentilerle dolu değiliz. Lakin hiç olmazsa Forest Gump filmini koysalar yayına da, ara ara bağırıp 'Run Forest Run' diyebilsek!