Bu ülkede gazetecilik yapmak çok enteresan olabiliyor.
Geçen gün televizyonda Mehmet Baransu'yu izliyorum. Baransu'yu tanıyorsunuzdur; hani mesleğini yaptığı için yüzlerce yıllık ceza
davasıyla karşılaşan gazeteci. Bazılarının ismini duyduğunda kanlarının beyinlerine sıçradığı o insan! Şöyle dedi: "Bu ülkede gerçek gazeteci o kadar az ki!
Çetin Doğan ortaya çıkan ses kaydındaki 'İnsanları büyük statlara dolduracağız' cümlesini, 'Ne olmuş yani! Bunlar deprem, sel gibi afetlerde uygulanacak felaket senaryosu. Ne
darbesi?' dedi. Karşısında oturan hiçbir gazeteci de, 'Peki ama
paşa, bu cümleden hemen sonra, stadyumlara topladığınız insanları sorguya çekmekten ve cezaevine sevk etmekten bahsediyorsunuz. Bu ne iştir?' diye sormadı, soramadı..." Öyle ya, insanları deprem ya da selden dolayı mı sorguya çekip, hapislere yollayacaktınız? Artık ne tür bir oyunsa bu...
Bazen çok ilginç tesadüfler çıkıyor insanın karşısına. Mesela dün, kendi kendini, 'Zehir gibiyimdir söylemesi ayıp' diye pohpohlayan bir
köşe yazısı okudum. Ya da şöyle baştan başlayayım:
Dün Hürriyet'te yayımlanan "Nedim'i sıkıştırın,
Avcı'nın kitabı
referanduma yetişsin" içerikli haber ile Akşam gazetesinden bir yazarın "Soner mi
örgüt üyesi?" başlıklı köşe yazısını paralel okumak oldukça ibretli geldi bana.
Zehir gibi ablalar, delişmen ağabeyler hem çok öfkeleniyorlar hem de, 'Çatlarım, yine inanmam' diyorlar nedense... Bugüne kadar takındığı demokrat maskeyi bir anda fırlatıp, sağa sola 'leş kargaları' diye haykıran ağabeyler de var çünkü.
Ama 'ay şekerim' içeriklisini hiç görmemiştik açıkçası...
Hani şimdi kalkıp, 'Ay şekerim' parantezine alıp, 'Bu ülkede
faili meçhuller mi olmuşşş?' diye sorası bile geliyor insanın.
Danıştay da basılmış, sürüyle faili meçhul
cinayet de işlenmiş ayol! Yer altından cephaneler fışkırmış,
koltuk altlarına yapıştırılmış suikast planları filan da var kardiş! Binlerce sayfalık
darbe planları, bir o kadar ses kaydı, bilmem ne...
Dedim ya tesadüf bu ki, aynı gün okuduğum bir haberde de şöyle diyordu: "Soner Yalçın'ın bilgisayarında ele geçirilen dosyalardan bazılarının isimleri 'Nedim, Orgmu, Hanefi, Sayın Komutanım, Tertemiz, Toplantı,
Sabri Uzun, OOO
Kitap, Y Belgesi, Koz, Bilinçlendirme ve Abdulkadir
Aygan' olarak belirlenmiş. 'Nedim' isimli
World belgesinde yer alan, "Nedim'in
emniyet bağlantıları önemli. Devam ettirsin. Hanefi ve ekibini çok iyi tanıyor. Nedim ile Hanefi'nin Dink konusundaki görüş ayrılıkları
gündem yapılmamalı. Çok fazla Hanefi'nin üzerine gidilmemeli."
Yalçın, bu yazıdan kesinlikle haberinin olmadığını iddia ediyor. Kabul edilecek gibi değil tabii. Şu satırları kim üstlenir: "Hanefi'nin kitabı ne durumda? Referandum öncesi yetiştirilmeli. Nedim'i sıkıştırın, hızlandırsın. Referandum sürecinde cemaati yıpratmalı ve kamuoyu üzerinde güvenilirliğini azaltmalı. Hanefi kullanılmalı. Böyle bir şeyi kendini ortaya koyarak
teklif etmesi önemli. Avcı ile direkt görüşmeyelim. Yayın sonrası dürüstlüğü ön plana çıkarılmalı.
Sabih üstat,
İlhan Cihaner olayı kitapta muhakkak işlenmeli, diyor. Cihaner'i bayraklaştıralım. Doğu, Hanefi'nin ağzından 'Ergenekon'un boş bir dava olarak anlatılmasını sağlamalı' diyor.
Polisteki, savcıdaki F
tipi vurgusu iyi kurgulanmalı."
İnanılır gibi değil tabii. Önceden "polis koydu, asker içindeki
şebeke yaptı" filan diyorlardı. Şimdi ise başka bir gerekçe bulmuşlar. Uzaktan bir virüs giriyormuş bunların bilgisayarına, bu dosyayı bırakıp, kendini birkaç salisede
imha ediyormuş.
Virüsün girdiğini bile anlayamıyormuşsunuz...
En iyisi yazarın dediği tek doğruya katılmak belki: "Eteğini bacağının arasına sıkıştırıp terliklerini şıplata şıplata en düşük düzeyde tartışan beyinlerin eline mi kaldı bu meslek? Ya da en adi
sokak ağzıyla sağa sola çemkiren oğlanların eline mi kaldı? Çok üzülüyorum... Çok."
Oluyor işte maalesef ciciş!