Anlattıklarını dinlerken olayların hemen az önce olduğunu sandım... O kadar heyecanlıydı ki olayları anlatırken hala gözleri yaşarıyor, sinirleniyor, öfkeleniyordu... Konuşmasına ara verdiğinde “Bu ne zaman oldu?” diye sordum. Düşünmeye başladı “Yedi veya bilemedim sekiz yıl olmuştur.” dedi…
Bana gelmeden az önce yaşandığını sandığım olayların üstünden sekiz yıl geçmişti. Ama onun için hala taze, hala sıcaktı. Unutamamanın, geçmişe takılı yaşamanın, gözü hep arkada kalmanın resmine yeniden şahit oluyordum...Bir insanın kendine bunu yapması,her şeyi ikinci plana atıp takıldığı bir noktada yaşama tutunmaya çalışması…Birilerine kızarak,onlardan nefret ederek var olmayı seçmesi çok acıklıydı…
Çoğu insan geçmişte yaşar, geri kalanı da gelecekte… “Şimdi”yi yaşayanlar ise her zaman azınlıktadır ne yazık ki. Zordur şimdide olmayı seçmektir. Kolaydır geçmişte olanı evirip çevirmek.Çünkü bir kaçıştır geçmişle uğraşmak.Geçmişin pişmanlıklarıyla, geleceğin hayalleri arasında oyalanmak şimdiki zamanın sorumluluklarını almaktan kaçan insanın sığınağı olur çoğu kere…
Çoğumuz biliriz dikiz
aynası arabanın olmazsa olmazıdır. Arkadaki yolu görebilmeniz için dikiz aynası, sağ ve sol aynalar kadar önemlidir. Bazen arka koltukta oturanları dikizlemek için de kullanabilirsiniz. Ben çocukları
kontrol için ara sıra bakarım.
Ama hiç bir dikiz aynası ön cam kadar büyük değildir!
Ön cam, arabanın en geniş açılı camıdır. Çünkü ilerlemek için önünüzü hatta önünüzdeki yolun en ilerisini görmeniz gerekmektedir. Arabanın sadece burnunu görüyorsanız başınız kazadan kurtulmaz. İyi
şoför değilsinizdir. Sağ ve sol aynaları iyi kullanmak, dikiz aynasından arkayı kontrol etmek,
trafikte seyretmenin en esaslı kurallarındandır. Ama dikiz aynasının bir kör noktası vardır ki bu noktada görmediğiniz bir
araç, eğer hatalı sollama yapmışsanız kazaya davetiye çıkarabilir…
Trafik hocam beni hatırlasaydı, eminim gözleri dolardı. Gerçi kendisine bir pay çıkarmalı mı bilemem. Aklımda kalan tek şey hemzemin geçitlerin ne olduğundan başkaca bir şey değil.Birde araba kullanırken cep telefonu kullanmamam ile ilgili uyarıları.
Ya da trafik müdürlüğünün yazdığım bunca trafikle ilgili yazıyı görüp bana bir
madalya vermesi yakın mıdır bilemem. Ama bildiğim bir şey varsa oda trafikte geçirdiğim saatlerin trafikle ilgili bir dolu metafor sunduğu...İşte dikiz aynasından arkaya bakarken hissettiklerimle danışanımı dinlerken danışanımın söylediklerinin bende kesiştikleri nokta da tam burası oldu.
Danışanım dikiz aynasına takılıp kalmıştı. Bir türlü geçmişte yaşadıklarıyla hesaplaşamıyordu. Hesaplaşamadığı için de teğet geçmiyor ya da bastırarak unutamıyordu. Zamansal olarak yaşadıkları geçmişte, arkasında, dikiz aynasında kalmış olsalar da o onlara bakmaya devam ediyordu. Onlara bakmaya devam ettiği için de önüne çıkan fırsatları kendi lehine çeviremiyordu.
Karşısına çıkan fırsatları görmüyordu ve hayatın kendisini ıskartaya çıkardığına inanmaya başlamıştı.
Hayat değildi aslında ona “üvey çocuk” muamelesi yapan, kendisiydi! Kaybettiklerine bakmaya öylesine yoğunlaşmıştı ki… Henüz kaybetmediklerine ama kaybetmeye başladıklarına karşı bir körleşme söz konusuydu…Aklı, kaybettiklerine takıldığı için ve kaybetmesine neden olarak gördüğü insanlarla öylesine meşgul idi ki şimdiki zaman ve “ön cam”ın gösterdiklerine yoğunlaşamıyordu.
İşte size kısır döngü... Çözüm mü dediniz? Çözüm açık: hayatı bir araba kullanır gibi yönetmek. Olaylara gerektiği kadar yönelmek… Sağı ve solu kontrol ederek, vitesi ileriye atarken bir anlık dikiz aynasına baksak da takılıp kalmamak… Yola ve yolun getirdiklerine öncelik vermek, ‘an’a odaklanmak... Dikiz aynasına yapışanlara duyurulur. Seçimlerimi şimdide yapıyorum ‘’şimdideyim o halde varım’’ diyebilme dileğiyle…
[email protected]