Maymunlar bir dalı bırakmadan diğer dala tutunmazlar.
Belgesel meraklıları bilirler, kendini güvene almadan dalı kolay kolay bırakmayan
maymun, diğer dala tutunduktan sonra da bıraktığı daldan hızla uzaklaşır.
Bugün boşanmanın muhatabı olan tarafın durumdan hiç haberi olmadan, kendine göre boşanma hayalleri kuran ve hayalle gerçeği karıştırıp, “boşanmış” zannıyla yeni ilişkilere yelken açan bir dizi insan canlısına rastlıyoruz.
İçinden çıkamadığı bir ilişki örgüsünden kendi hayal dünyasında sıyrılan ve bu sıyrılmayla kendi illüzyonunu kuran, sonra da buna inanan ve dahi etrafta mutluluk aramakta olan, birçok kadının veya adamın canını acıtan insanlardan bahsediyorum…
Bu durumun içinde bulunan yani kendi illüzyonuna inanıp yalanların arkasına sığınarak kendilerine eş arayan adamların sayısı kadınlardan biraz daha fazla.
Hukuki olarak evli olan, hatta çoluk çocuğu olan bazı insan canlıları, ortalıkta “bekâr olduğunu, evlenmek istediğini” söyleyerek kendilerine eş ya da aşk arıyorlar.
Bazen gerçeğin tamamı söylenmiyor bazen gerçek tamamen değiştiriliyor.
Mutsuz olmanın getirdiği
yalnızlık duygusuyla insanları kandırmayı kendilerine bir hak olarak gören bu canlılar, birçok insanın da mutsuzluğunun mimarları oluyorlar sonrasında.
Dokundukları ruhları harabeye çeviriyorlar.
Bazen masum olarak başladıkları bu yalan oyununda karmaşık bir ilişki ağının içinde kendini bulan taraflar, gerçeklerin bir bir ortaya çıkmasıyla ve durumdan haberdar olan eşin de ortaya çıkmasıyla zor anlar yaşanmaya başlıyor.
Kendisini aldatılmış hisseden tek bir taraf olmuyor. Evli olduğunu unutup, mutsuzluğunun ve boşanma isteğinin arkasına saklanarak yeni ilişkiye başlayan taraf, hem eşini hem de sözde sevgilisini ve belki de en acısı kendisini kandırıyor. Her ne kadar fark ediyor olmasa da… Mutlu olma çığlığı atarken, mutsuzluğunu üçe beşe katlıyor insanlar.
Kötü bir filmi -sırf sonunu merak ettiği için- ısrarla izleyen
seyirci misali, kendi kendisini
imha etmeyle sonuçlanacak olan ve hayatlarındaki insanları onlardan habersizce figüran yaptığı bu filme mecbur ediyorlar.
Filmin kötü ve belki de acıklı biteceğini bile bile devam etmeler... Ve iki tarafı da bırakamama… Ya da
seçim yapma sorumluluğunu almak istememe... İkisinden birinin kendisini bırakmasını ve kendisinin seçmek zorunda kalmamasını umarak, sürünmeye devam etme durumu…
Sonrası malum, geniş
aileyi arkasına alan taraf kazanıyor. Kazanmak denirse…
Ama işin ilginç tarafı, aldatılanlar kendilerini aldatan insandan daha fazla birbirlerine kızıyorlar.
Ortalığı karıştırıp bir şey yokmuş gibi kenara çekilen ve sorumluluğu almayan insan canlısı eşin kanatlarının altına yeniden sığınıyor. Ona zaten “bakıcı olmaya alışmış” bir durumda, “haylazlık eden evin oğlu” muamelesi yapıp, yeniden eve alıyor firari oğlunu ve kötüleniyor diğeri…
Diğeri bir türlü anlam veremiyor bu arada olan-bitene… Mutsuzluğundan eşinden bunca yakınan adamın lal olmuş diline anlam veremiyor. Başlangıçta ne de çok şikâyet ediyordu oysa…
İşte hikâye bu… Her gün oyuncuları farklı olsa da senaryonun pek değişmediği…
O zaman yapılacak olan şey, mutluluk arayışıyla olur olmaz herkese inanmamak ve her insanı
arkadaş olmanın ötesinde eş olmaya doğru taşırken, hakkında birazcık da olsa bilgi almak…
Herkesin kötü ve istismarcı olduğunu söylemek istemiyorum elbette. Ama istismar gerçeği var ve bu gerçek göz ardı edilemeyecek kadar ortada. Kandırılmak istemiyorsak, tedbirli olmanın ve tanıştığımız kişiyi evin başköşesine almadan önce, girişte biraz bekletmenin zamanı geldi...
Seçici-geçirgen olmayı öğrenmeli insanlar artık. Her mutsuzum diyen ve mutluluğunun faturasını eski ilişkisine ve eski eşine kesen insanlarla başlamak için iki kere düşünmek lazım, belki daha da fazla...
Başlangıçta söz vardı eskiden; şimdilerde yalan var... Yeniden sözün olması ve sözde durulması için umut ve dikkatle…
Nazlı Özburun / Aile Terapisti
[email protected]