Andy-Ar şirketi, "Türk toplumunda cemaat
algısını" araştırdı. Sonuçlar,
halkın hiç de küçümsenmeyecek bir bölümünün cemaatleşmeyi onaylamadığını ortaya çıkardı.
"Dini cemaatler hakkında hangi kanaate sahipsiniz?"
a) Nefret ediyorum / Şiddetle karşıyım % 16.8;
b) Karşı değilim ama tasvip etmiyorum % 31.4;
c) Genel olarak olumlu buluyorum % 24.3;
d) Çok olumlu buluyorum / Destekliyorum % 11.1.
İlk iki şıkkı topladığımız takdirde, olumsuzlar % 48, olumlu değerlendirenler % 35.
Böyle bir sonucun çıkması
doğal. Çünkü, Türkiye'de, çok uzun yıllardır, laik cumhuriyetin tehdit altında olduğu ileri sürülüyor ve dindarlar
hedef alınıyor.
28 Şubat'ta iyice yoğunlaşan bu
psikolojik harekâta,
Ergenekon davalarıyla birlikte
Fethullah Gülen Cemaati'ni birinci tehdit olarak gösterme çabaları da ilave oldu. Cemaatleşme olgusu, inançları
yaşamak için bir araya gelme arzusunun ötesine taşındı. Kadrolaşma iddialarının yanı sıra, gelişen her olumsuz olayda, "Gülen Cemaati'nin parmağı" gösterildi. YGS'de ortaya çıkan "şifre" meselesi dahi, Gülen hareketine mal edildi. "Cemaate dokunan yanıyor" savı, öyle yoğun bir biçimde işlendi ki, insanlar şartlandırıldı.
Gene Andy- Ar araştırmasına dönmek gerekirse, "En fazla adını duyduğunuz cemaat hangisidir?" sorusuna, % 30 Gülen Cemaati, % 19 Süleymancılar, % 17
Nur cemaati, % 5.9 Nakşibendiler, % 2.8
İsmailağa cemaati cevabını veriyor.
Araştırmada cemaatlere bakış açısı da değerlendiriliyor.
Gülen Cemaati: Olumlu % 44.5; Olumsuz % 32.7
Süleymancılar: Olumlu % 60; Olumsuz % 11.7
Nur Cemaati: Olumlu % 45.9; Olumsuz % 26.2
Nakşibendiler: Olumlu % 33.3; Olumsuz % 8.3
İsmailağa: Olumlu % 16.7; Olumsuz % 16.7 Parti tercihlerine bakıldığında, cemaatlere en olumlu yaklaşan
seçmen tabanının AK Parti'de olduğunu görüyoruz. Meselâ, Gülen Cemaati hakkında olumlu düşünenler AK Parti'de % 60, CHP'de % 8, MHP'de % 6.5, BDP'de % 3.8.
Nurcular ve özellikle Gülen Cemaati, sürekli gündemde olduğu için, bunun faturasını ödüyor diye değerlendiriyorum. Meselâ 12 Eylül'de Süleymancılar hedef alınmıştı. Belki o tarihte böyle bir araştırma yapılsaydı, Süleymancılar hakkındaki kanaat daha olumsuz çıkabilirdi.
Cemaat ve sekülerleşme
Andy-Ar şirketinin elde ettiği veriler, Prof. Ömer Çağa, Prof.
Yasin Aktay, Doç.
Ferhat Kentel ve Doç.
Ramazan Yelken tarafından değerlendirilmiş. Sonuç bölümünde, cemaatleşmenin, modernleşmeye katkıları da vurgulanıyor: "Özellikle eğitim alanında yoğunlaşan cemaatler, toplumun alt kesimlerinde yer alan
aile çocuklarını, eğitim yoluyla üst toplumsal tabakalara taşıyabilmektedir. Bu tür cemaatler, birçok
köylü çocuğunu Avrupa'da, Amerika'da veya dünyanın başka ülkelerinde gazeteci,
işadamı, akademisyen,
siyasetçi, devlet adamı gibi elitlerle irtibata geçirmekte, onlarla ilişki kurabilecek kişiliğe ve özgüvene kavuşmalarını sağlamaktadır. Bu da cemaatlerin, dünyevi (seküler) değerlerin yaygınlaşmasına katkıda bulunduklarından başka bir anlama gelmez."
Bu müspet durumu tespit eden araştırma grubu, cemaatlere ilişkin kuşkuların giderek yaygınlaştığı gerçeğine de
parmak basıyor: "Cemaatlerin medya, siyaset ve
bürokrasi üzerindeki etkinliğine ilişkin algı ve
imaj, cemaatleşmenin yaşam alanını daralttığını düşünen insanların sayısının giderek artmasına yol açmaktadır. Bazı cemaatlerin son yıllarda belirgin biçimde siyasi pozisyon alması ve güncel konularda aktif olması, bu tür imajların oluşmasında önemli derecede rol oynamaktadır."
Sivil
Cuma
Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP), barışçı bir
eylem olarak
sivil itaatsizliğe başvurmasını onaylıyorum. Ama "Sivil Cuma" eyleminin sebebini açıklarken, özellikle Genel Başkan Selahattin Demirtaş'ın sarf ettiği sözler hoş kaçmadı: "Halk, Türkçü, Fethullahçı v
e devletçi imamların arkasında saf tutmasın.
Devletin bu şekilde görevlendirdiği imamlar,
Özel Tim, Korucu, Kontra, Jitem'den farklı bir amaç gütmüyor."
Müslümanlığı, bir üst kimlik olarak görüyorum ve bütün yaşanan acı olaylara rağmen, birlik ve bütünlüğümüzün bu
harç sayesinde korunduğunu düşünüyorum.
Demirtaş, elmalarla armutları karıştırıyor. Diyanet İşleri'nin merkezden hutbe ve vaazları tespit etmesini eleştirmek başka, imamları Özel Tim ya da Jitem diye damgalamak başka. Üstelik, merkezi hutbe ve vaaz uygulamasına laikliği koruma adına geçildi. Bunun,
Kürt kimliğiyle bir ilgisi yok.
Arada sırada
Kürtçe vaaz verilmesi makul karşılanabilir. Ama genelde, herkesin anladığı müşterek bir dil kullanılmalıdır. Aksi takdirde, birleştirici olması gereken camiler, etnik vurgularla, ayrıştırıcı olmaya yüz tutacak, dil unsuru ön plana çıkınca, Türklerle
Kürtler cuma namazlarını ayrı mekânlarda kılmaya başlayacaktır.
Sağduyu, İslâmiyet'in etnik bir tartışmanın malzemesi yapılmasını engeller. Sanıyorum, Demirtaş, kendi seçmen tabanından da, bu konuda büyük tepki aldı.