Zaman zaman, "Referandum nasıl sonuçlanır?" sorusuna muhatap oluyorum. Bana göre, eğer muhalefet, tartışmayı, "
AK Parti'ye
evet ya da hayır" çizgisine çekebilirse,
doğal olarak "hayır"lar, "evet"leri geçer.
Ama bunda ne ölçüde başarı sağlayacaklar? Kendi tabanlarını ikna edebilecekler mi? Önce liderlerin meydana inmesini bekleyelim; birkaç hafta içinde tartışmanın nasıl bir seyir takip ettiğini daha iyi anlayabiliriz. Bana göre, özellikle
Anayasa Mahkemesi'nin "hukuka uygundur" kararından sonra, "evet" oyları bir nebze yükseldi. Özellikle
CHP'nin, "Bunlar yargıyı ele geçiriyorlar" iddiası, inandırıcılığını büyük ölçüde kaybetti.
Haber Türk'ün
Konsensus şirketine yaptırttığı ankete göre, "Evet"ler 7 puan artarak ancak % 45.8'i bulmuş; "
Hayır"lar % 54.2.
Buna mukabil, "Bugün
seçim olsa kime oy atarsınız?" sorusuna, verilen cevaplar şöyle: (Kararsızlar dağıtıldıktan sonra) AK Parti % 40.1, CHP % 30.6, MHP % 12, Saadet % 2.3, BDP % 5.4, Diğer % 9.6.
Seçim ve
referandum sonuçları arasında bir çelişki var gibi geliyor. Hem AK Parti'nin oyu bu kadar yüksek çıkacak, hem de, referandumda, "hayır"lar, "evet"lerin 8-9 puan önünde olacak. Unutmayalım ki, MHP, BDP ve
Saadet Partisi tabanında "evet" eğilimi belirli bir orana ulaşabilir.
Tayyip Erdoğan, grup toplantısında, referandum için MHP tabanına göz kırptı. Bence Saadet Partisi'nin yanı sıra, hem
Barış ve Demokrasi Partisi, hem de MHP tabanının bir bölümü, "Evet" kullanma temayülünde. Bu yüzden, Tayyip Erdoğan, doğru bir taktik uyguladı; MHP tabanına
çiçek attı. Eğer
kampanya, kutuplaşma yaratmadan götürülebilirse ve AK Partililer meydanlarda
rakip partilere sataşmak yerine, anayasa değişikliğini anlatmaya gayret ederlerse, "Evet" oranı yükselir. Bahçeli ya da Kılıçdaroğlu'nun konuşmalarında polemik dozu ne kadar yükselirse yükselsin, Erdoğan tuzağa düşmemeli ve soğukkanlı bir üslûp benimsemeli. Muhalefet, referandumu "AK Parti'ye evet ya da hayır"a dönüştürmeye çalışacak; bu yüzden kutuplaşma onların lehine. AK Parti ise, meseleyi hukuk zemininde tartıştırabilirse kazançlı çıkar.
AK Parti-CHP buluşması
Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'yla buluşuyor. BDP'li Hasip
Kaplan, yabana atılmayacak bir görüş serdetti: "AK Parti, ne yapmak istediğini söylesin; CHP itirazlarını seslendirsin ve önerilerini dile getirsin. Sonuçta bir uzlaşma paketiyle toplantıdan çıkılsın."
Doğrusu benim beklentim de böyle. Baktım Tayyip Erdoğan da, aynı görüşte. "CHP,
terörle mücadele için hangi somut adımların atılmasını istiyor bize intikal ettirsin" demekte. İnşallah beklenen olur; toplantı sonrası, görüşmenin doğurduğu olumlu havayı bertaraf edecek yeni gerginlikler ortaya çıkmaz. Bir bakarsınız, iki parti uzlaşmış; toplumu rahatlatacak adımlar atılıyor. Böyle bir atmosferi 1991'de,
Erdal İnönü'nün başkanlığındaki SHP ve Demirel'in genel başkanlığını yaptığı DYP
koalisyonu sırasında yaşamıştık. Kutuplaşmalar sona ermiş,
halk büyük ölçüde hükûmetin arkasında yer almıştı. Üstelik
Özal gibi reformlara açık bir
cumhurbaşkanı Çankaya'daydı. Ama maalesef, terörün birkaç darbesiyle değişim umutları suya düştü; reform adımları atılamadı. Bu defa da, koalisyon kurulmasa dahi, sınırlı bir konuda
işbirliği temin edilebilir ve halkın büyük çoğunluğunu arkasına alacak bir paket gündeme gelebilir.
Umutları söndürmeyin.
Tek suçlu Çiçek mi?
İrtica ile Mücadele
Eylem Planı'nı hazırladığı iddia edilen albay
Dursun Çiçek, hem askeri
mahkemede, hem de
İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor. Askeri mahkeme, onu, "görevi kötüye kullanmak" suçundan, 13.
Ağır Ceza Mahkemesi ise, "
terör örgütü üyesi olması" suçundan yargılıyor. Askeri savcının iddianamesinde, "Islak imzalı
belgenin Dursun Çiçek'e ait olduğu" kabul edilmiş ama "Çiçek bunu kendi başına düzenledi, kimseden talimat almadı, 2007'de
terfi ettirilmediği için böyle düzmece belgeyi hazırladı ve sızdırdı" deniliyor. İddialar tutarsız görünüyor.
1) Dursun Çiçek,
Nisan 2009 tarihli İrtica ile Mücadele Eylem Planı'ndan önce de, eski
Genelkurmay başkanı
Yaşar Büyükanıt döneminde, Genelkurmay 2. Başkanı
Ergin Saygun'un talimatıyla, Genelkurmay Bilgi Destek Daire Başkanlığı Şube Müdürlüğü'nde görevli Sedat Özüer ile Fuat
Selvi albaylarla birlikte ve Harekât Başkanı Nusret Taşdeler'in denetiminde, Bilgi Destek Planı'nı ve Lahikası'nı hazırlamıştı. Bilgi Destek Planı'nın
uygulama belgesi olan Lahika,
Eylül 2007 tarihini taşıyordu. (Bu bilgiler, 5
Kasım 2009 tarihli
ihbar mektubunda yer almaktaydı.) Dolayısıyla ıslak imzalı İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nı, Dursun Çiçek'in, 2007'de terfi ettirilmemesine bağlamak mümkün değil.
2) 28
Ekim 2009 tarihli aynı subayın yazdığı ihbar mektubunda, hem ıslak imzalı belgenin aslı gönderilmiş, hem
Taraf gazetesinde yayınlandıktan sonra belgelerin nasıl
imha edildiği anlatılmış, hem de, bu belgelerin kimlerin talimatıyla yazıldığı belirtilmişti. O mektupta, İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nın
Org. Hasan Iğsız'ın "Etkili bir
eylem planı hazırlansın" direktifiyle, Korgeneral
Mehmet Eröz ve
Tümgeneral Mustafa Bakıcı'nın katkılarıyla albay Dursun Çiçek tarafından hazırlandığı ileri sürülüyordu.
İhbar mektubu, Çiçek'in yalnız olmadığını gösteriyor.
3) Komutanları kötü duruma düşürmek için Çiçek'in sızdırdığı söylenen belge,
Ergenekon sanığı
avukat Serdar Öztürk'ün bürosunda ve bilgisayarında ortaya çıktı. Basına doğrudan sızdırma söz konusu değil.
Askeri mahkeme, "görevi kötüye kullanmaktan" suçluyor Çiçek'i. Ama esas
dava, 13.
Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor. Çiçek'in üst düzey rütbeli komutanlarla işbirliği içinde olduğu iddiaları mevcut. Çok daha ağır bir ceza söz konusu. Ama hiç değilse, askeri
savcılık da, bunun bir "kâğıt parçası" olmadığını kabul etti. Bu bile önemli bir adım.
SABAH