Başbakan Tayyip Erdoğan,
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Genel Kurulu'nda konuştu. Avrupa Birliği'nin önemini vurguladı. Ekonomik krizden Türkiye'nin yüz akıyla çıktığını hatırlattı. Nasıl bir
Ortadoğu görmek istediğini, "Yeni Afganistanlar, Iraklar olmasın" diyerek izah etti. Çıkar yarışı ve rol kapma gayreti içinde olanlara dolaylı bir göndermede bulunurken, Türkiye'nin ilkeli tavrının altını çizdi.
Konuşmanın en çok tartışılacak bölümü, soru-
cevap kısmıydı. Soru yöneltenlerin, zaman zaman, özgürlükler konusunda Türkiye'ye haksızlık yaptığı oldu. Tayyip Erdoğan, gerektiğinde taşı gediğine koydu. Meselâ, "Fransa'da
Romanlar sınır dışı ediliyor. Bu doğru mu?" diye sordu; "İnanç özgürlüğüne saygı gösterilmediğini duyuyorum. İlk önce kendilerini yargılasınlar, sonra bize baksınlar" dedi.
Kısacası "Gözünün üzerinde kaşın var" diyenlere, ayna tutmayı
ihmal etmedi. "Sizde din ve vicdan özgürlüğü sınırlı" mealindeki bir soruya verdiği cevap ikna ediciydi: Hem Sümele Manastırı'nı ve
Akdamar Kilisesi'ni, hem de Ortodoks Patrik'inin seçimi için sağladıkları kolaylığı hatırlattı.
Ama iki konuda muhataplarını tatmin ettiğini söyleyemeyeceğim: % 10 barajı ve Ahmet Şık'ın kitabı. Özellikle kitap meselesinde Batı dünyası çok hassastır. "Bomba" ile "tehlikeli fikir" arasında bir paralellik kuramaz.
Şablon ortaya çıktı
YGS'de gerçek ortaya çıktı.
ÖSYM Başkanı
Ali Demir, 1 milyon 700 bin öğrenciye gönderdiği mektupta yapılan yanlışı kabul etti. 40 matematik sorusunun 27'sinde, en büyük rakamın sağındaki cevap DOĞRU.
"Peki bu neden böyle oldu?" diye Prof. Ali Demir'e sordum. "Doğru'yu rastgele kaydırdıklarını, yanlışların ise,
sıralamasını sabit bıraktıklarını" söyledi.
Peki niçin sadece 40 sorudan 27'sinde doğru cevaba bu şablon uyuyordu?
Bunun sebebini de, ÖSYM Başkanı şöyle açıkladı: "Eğer yazılımı yapanlar, cevapları küçükten büyüğe sıralamışsa, sınava girenlere dağıtılan
kitapçıklarda doğru sonuç, en büyük rakamın sağındaki oluyor. Bu şekilde 27 soru var. Ama, yazılımda cevaplar büyükten küçüğe sıralanmış ya da karışık tutulmuşsa, o zaman sınav kitapçığında bu şablon geçerli değil."
Özetle ifade etmek gerekirse, doğruyu rastgele kaydıran, yanlışları ise aynı sıralamada bırakan bir algoritma uygulandığı için, ana kitapçıkta, küçükten büyüğe sıralama yapıldığında -ki 27 soruda bu böyle- bir formül ortaya çıkıyor: En büyük rakamın sağındaki cevap doğru cevap oluyor.
Örnekle anlatalım:
Soru: 2+2=4
Master kitapta, şıkların, 2, 4, 6, 8, 10 diye küçükten büyüğe sıralandığını kabul edelim. ÖSYM'de, doğru cevap 4, tesadüfi bir şekilde, herhangi bir şıkka konulurken, yanlışlar, aynı sıralamayı koruyarak karıştırılmış: "10, 2, 6, 8"; "8, 10, 2, 6"; "6, 8, 10, 2" vs. sıralaması muhafaza edilmiş.
Sorun anlaşıldı. Bunun tamamen bir acemilik eseri olduğu ortada. Ama tabii, insan gene de şüphelenir. Şimdi, ÖSYM, bütün kitapları tek tek inceliyor. Doğru cevaba, bir matematik işlem yapılarak mı, yoksa formül uygulamak suretiyle mi ulaşılmış, buna bakılıyor. En yüksek puanı alanlardan başlamışlar.
Bugüne kadar 3 bin kitapçık incelenmiş; hepsinde, öğrencinin
hesap yaptığı görülmüş.
ÖSYM Başkanı Ali Demir'e, "YGS'yi iptal edip, sadece tek sınavla, LYS ile üniversitelere yerleştirme olamaz mı?" diye de sordum. "Bunun bir çözüm olmadığı" cevabını verdi. Çünkü, içinde askeri okul ya da polis okulları da dahil, birçok meslek lisesi YGS puanlarına göre talebe alıp, ilave bir
imtihan düzenliyormuş. Prof. Ali Demir, bu durumda, bazı meslek okullarına girmeye hak kazanan öğrencilerin,
mağdur olacağını belirtti.
"Ben tatmin oldum!"
YGS sınavını, siyasetçiler düzenlemiyor. Öyleyse bu sahip çıkma içgüdüsü nereden kaynaklanıyor?
Gönül isterdi ki, Başbakan Erdoğan, "Konuya el koydum; en ciddi şekilde soruşturuyorum. Herkes güvenebilir. Hatta,
soruşturma heyetine isteyen siyasi parti, gözlemci gönderebilir" desin. Ama böyle demedi. Abdullah Gül'den sonra, o da "Açıklamadan tatmin oldum" şeklinde konuştu. Üstelik suçlayıcı cümleler kullandı: "Herhalde birilerinin tezgâhı bozuluyor ki, bu işten çok rahatsızlar. Sokaklara kimin döküldüğü ortadadır" dedi.
AK Parti Genel Başkanı şunu anlamakta zorluk çekiyor: Halkın bir kısmı kendisine güvenmekle birlikte, hiç de azımsanmayacak bir bölümü aksine hiç güvenmiyor. Dolayısıyla onun "Ben tatmin oldum" demesi karşısında akan sular durmuyor.
Aksine, insanlar daha da kaygılanıyor. Erdoğan, bunu muhaliflerinin bir tezgâhı gibi görürken, muhalifler de, "işin içinde iktidarın tezgâhı var" diye düşünüyor. Dolayısıyla, herkesin güven duyacağı, objektif bir heyet konuyu incelemeli ve kamuoyu bu şekilde ikna edilmeliydi.