Türkiye’de
Libya tezkeresi görüşülürken,
Suriye’de
tansiyon daha da yükseldi. Siz bu satırları okurken, muhtemelen
Cuma namazı sonrası daha büyük gerginliklerin yaşanmasından endişe ediliyor.
Kuşkusuz,
Tunus,
Mısır ve Libya ile devam eden,
Bahreyn’de bambaşka bir çehreye bürünen olaylar zinciri, Türkiye tarafından son derece aktif biçimde takip edildi. Türkiye’de hükümet ve
Başbakan Tayyip Erdoğan, bu
ülkelerde halkın taleplerine
kulak verilmesi konusunda önemli mesajlar verdiler. Nitekim son günlerde ortaya çıkan açıklamalar, Türkiye’nin uluslararası müdahale olmadan önce Libya yönetimine ciddi mesajlar verdiğini gösteriyor.
Şimdi
Ankara, uluslararası müdahalenin daha kanlı sonuçlar üretmesini engellemek için, tezkere çıkarıyor.
Suriye’de olup bitenin Türkiye açısından çok daha fazla önem taşıdığını görmek için haritaya bakmak ya da son 10 yılın tarihine göz atmak yeterli. Kısa bir zaman önce
terör nedeniyle savaş ilanının eşiğine geldiğiniz bir ülkeyle, şimdi vizeleri kaldırıyorsunuz. Neredeyse sınırlarınız bütünleşiyor.
Böyle bir durumda Ankara’nın Şam’a fazlasıyla kulak kabartacağını öngörmek için kahin olmaya gerek yok. Nitekim hızlı bir görüşme süreci de devam ediyor.
Fay hattı: Mezhep ayrılığı
Suriye’deki olaylar henüz merkezi bir özellik taşımıyor. Ancak
Dera şehrindeki gelişmeler, hızla ortaya çıkan çatışmalar ve bir anda 100’ü bulan ölü sayısı çok da iyiye işaret değil. Elbette Beşer
Esad yönetimi, ‘domino etkisi’ diye ortalığı yakıp kavuran ateşin, bir şekilde kendilerini de etkileyeceğini başından itibaren görüyorlar. Ancak olup biteni doğru okumak, her zaman çözüm bulmak ya da gidişatı
kontrol etmek anlamına asla gelmiyor.
Baas yönetiminin ülkedeki mezhep farklılığını belli bir düzeyde kontrol altında tuttuğunu söylemek mümkün. Ancak çok da uzak olmayan bir geçmişte,
Hama katliamı örneğinde olduğu üzere çok kanlı yöntemleri
tercih edebildiğini de biliyoruz. Mezhep farklılığı, şu günlerde ortaya çıkan
ayaklanmalar ve rejim değişiklikleri zincirinde herhalde en dikkat
çekici fay hatlarından birisi. Hatta Bahreyn gibi örneklerde temel belirleyici haline bile gelebiliyor. Suriye Kürtlerini de bu
hesapları yaparken unutmamak gerekiyor.
Suriye’de nüfusun büyük bir çoğunluğunu oluşturan Sünnilerin, muhtemelen bir
iktidar değişiminde çok daha etkin bir rol oynamaları elbette mümkün. Ancak bölgesel dengeler, özellikle de Suriye’nin
İran’la oluşturduğu stratejik
ittifak, bu ülke üzerinde hesap yapanların elini sanıldığı kadar güçlü kılmıyor.
İktidar değişimine dair her türlü çıkış ya da ayaklanma çok kanlı bir süreci başlatabilir. Dahası Esad yönetimi, ülkesinde böyle bir hesaba kalkışanları, daha fazla İran kartı oynamakla da tehdit edebilir.
Kilit ülke Türkiye
Neresinden bakarsanız bakın, Suriye’de yaşanabilecek her türlü hareketlilik bizi yakından ilgilendirdiği gibi, bu ülkede olup bitenin nereye gidebileceği konusunda en önemli adres yine Türkiye.
Libya krizinde uluslararası sistemin sorgusuz sualsiz çullanma girişimine en net eleştirileri getiren Ankara oldu. Ne kadar haklı olduğunu zaman geçtikçe daha iyi anlayacağız.
Ancak mesele Şam olunca, işler çok daha karmaşık ve bir o kadar da sıcak bir süreci işaret ediyor. ‘Ne Şam’ın şekeri, ne Arab’ın yüzü’ denilen günler çoktan geride kaldı. Şam’ın şekeri, ağzımızın tadı aynı zamanda.