Seçimlere bir aydan daha az zaman kaldı. Bu kargaşanın ortasında
Türkiye’nin ve bölgenin asıl gündemine eğilmek sanıldığından çok daha zor. Oysa hepimiz biliyoruz ki, hemen yanıbaşımızda geleceğimizi doğrudan ilgilendiren çatışma ve gerginlikler yaşanıyor.
Önce Erdoğan’ın Rize’deki şu sözlerini okuyalım:
‘
Suriye’de bir dağılmanın, bir parçalanmanın, bir mezhep çatışmasının doğmasına yönelik endişelerimiz var. Suriye’nin durumu Libya’nın durumuna benzemez. Adeta bizim için bir iç
politika değerlendirmesi yapmamız gereken. 850 kilometre sınırı olan, akrabalık bağlarının çok yoğun, çok güçlü olduğu bir
ülke konumunda.’
Doğrusunu söylemek gerekirse bu sözleri, böyle bir ortamda duyabilmek çok önemli. Çünkü iç politika şu haliyle gerçekten çok iç karartıcı.
Ancak bugün Suriye örneğinden hareketle
iktidar partisini değil, ana muhalefeti değerlendirmek istiyorum.
CHP ve Suriye
Zaman zaman dile getirdim,
AK Parti’yi
siyaset sahnesinde rakipsiz kılan sadece
ekonomik istikrara karşılık gelmesi değil. Türkiye’nin kendi etrafında şekillenen yeni dünyayı doğru okuyabilme yeteneğiyle de öne çıkıyor AK Parti ve Erdoğan. Yakın bir tarihte ‘yeni’ CHP’den bir
ekip Washington’a giderek kendisini anlattı. Kuşkusuz CHP açısından önemli bir adımdı ve bu temaslarında bir hayli ilgi gördüklerini söylemek de mümkün.
Peki buradan hareketle CHP’nin, Türkiye’ni etrafında olup bitenle aktif olarak ilgilendiğini, mesela ajandasında Suriye’nin de olduğunu söyleyebilir miyiz?
Şu ana kadar kamuoyuna yansıyan bir görüşü, en azından ben hatırlamıyorum. Yeni CHP’nin dünyada olup bitene, bölgemizin geleceğine birdenbire derin bir vukufiyet göstermesini beklemiyorum elbette. Ancak Suriye örneğinin özel bir önemi var; onun için daha yakından bakmaya değer.
CHP’nin Kodları ve Şam Rejimi
Suriye’de, ülkede yaşayan geniş toplulukları dışlayan ve belli bir azınlığın hakimiyetini esas alan bir rejim var. Bu herkesin malumu.
İslam dünyasındaki en tehlikeli fay hattı olan mezhep gerginliğinin her dem taze olduğu bir ülke, bu da malum. Şimdilerde Beşer
Esad, birtakım reform taleplerini dile getirse de, bu gerginliğin iktidar yeniden şekillenmeden yatışması da zor görünüyor. Kaldı ki oğul Esad, babasını aratmayan yöntemlerle halkın taleplerini bastırmaya çalışıyor.
Suriye’deki
azınlık jejiminin, ne yazık ki Türkiye yüksek bürokrasisinde hatırı sayılır bir sempatisi var. Benzeri bir sempati Batı nezdinde de canlı olduğu için bu azınlık rejimine hala
kredi tanınıyor. Rejimin laik ve ‘çağdaş’ karakteri mi, yoksa mezhep özelliğinden mi bilinmez; ama böyle bir
destek hali hazırda devam ediyor.
İşte CHP için önemli soru. Suriye’deki rejime ve olup bitene, acaba yeni CHP nasıl bakıyor ve bu bakış açısı geçmişin kodlarını mı, yoksa gelecek tasavvurunu mu esas alıyor? CHP’nin daha kendi ülkesinde halkın taleplerini merkeze alan bir siyaseti
tercih edip etmediği konusunda tereddüt yaşarken, böyle bir soruya
cevap oluşturması gerçekten çok zor.
Suriye’de mevcud rejimin devamını istemek, kendisine açılan yeni koridordan geriye dönmesi anlamına gelecek. Halkın taleplerine
kulak verilmesini kuvvetle dile getirse, kendi siyasi kodlarını sarsmış olacak.
Suriye meselesinde AK Parti’nin kararsız olduğunu söyleyenlerle ayrıca tartışabiliriz. Ancak Şam’a bakarken, içimizdeki asıl sorunun nerede olduğunu daha doğru dürüst kavramak herhalde iyi bir başlangıç olabilir.
CHP, geçmişin kodlarını temsil ederek değişim koridorunda ilerleyemez. Bu gerçekle hesaplaşmadan yola çıkması nafile çabadan ibaret.