Sadece söyledikleri değil, üslubu ve ses tonu etkileyiciydi.
Ayasofya ve
Sultanahmet Camii'nden yansıyan görüntüler unutulmaz.
Başbakan Erdoğan 'Hüseyin' yazısını görünce Obama'ya dönerek 'Bak senin ismin' diye işaret etmiş.Obama'nın
TBMM konuşmasına 'özel misyon' yüklediği anlaşılıyor. ABD Başkanı
Meclis kürsüsünden dünyaya çarpıcı
mesajlar verdi. Özellikle de
İslam âlemine...
"ABD hiçbir zaman İslam'la savaşta değildir, olmayacaktır da. Birçok
Amerikan ailesinde
Müslüman üyeler var. Ben de onlardan biriyim." dedi. 11
Eylül olaylarından sonra ABD'nin İslam dünyasıyla ilişkileri problemli. Obama, bunu kırmak için ilk adımı attı. Muhtemelen arkası gelecektir. Gezinin bizzat kendisi mesaj. Konuşmasına başlarken
Türkçe '
evet' dedi; '
Türkiye'ye gelmem bir mesaj anlamı taşıyor'. Peki, nedir mesaj? ABD yönetimi,
Ankara'yı çok ama çok önemsiyor.
Kanada'yı saymazsak Obama'nın ilk resmî ziyaretini yaptığı
ülke; Türkiye... Kanada'yı saymazsak diyorum çünkü Kanada, ABD'nin adeta
doğal uzantısı gibi. ABD başkanları göreve başlar başlamaz önce bu ülkeye gidiyor. Türk cumhurbaşkanlarının geleneksel olarak
KKTC ve Azerbaycan'a
gezi düzenlemesi gibi...
Obama'nın Ankara ziyaretini birçok açıdan değerlendirmek mümkün. Dış
politika uzmanları, diplomasi üstatları, sıcağı sıcağına ABD Başkanı'nın özellikle
Ermeni ve
Irak meselesindeki sözlerini, satır aralarında ne demek istediğini en ince detayına kadar yorumluyor. Muhalefet partileri MHP ve
CHP, Heybeliada
Ruhban Okulu ve Ermeni açılımının devamını isteyen Obama'nın sözlerine tepkili. Obama'nın seyahati tek boyutlu değerlendirilemeyecek zenginlikte. Ben daha farklı açıdan bakmak istiyorum. Başbakan Erdoğan'ın
Davos çıkışından sonra Türkiye'nin uluslararası arenada yalnızlığa sürükleneceği iddia edilmişti. En ağır darbeyi de
Yahudi lobisinin etkisiyle
Washington'dan alacağımız söyleniyordu. İsrail'le
kavga eden devlet adamlarının siyasî ömrü üzerine neler ifade edilmedi ki... Erdoğan'ın siyasî hayatını riske attığı, Davos'tan sonra
AK Parti iktidarının zora gireceği birçok kesim tarafından dile getirildi.
Olayın hemen ardından Türkiye'nin özellikle de Erdoğan'ın önüne konulacak Davos faturası beklenmeye başladı. Hatırlayın o günleri, her yorum ve değerlendirme 'Davos'un bir bedeli olacak' cümlesiyle başladı.
Sadece Davos değil, 1
Mart'ı da hatırlamak gerekir.
AK Parti iktidarında Türk�Amerikan ilişkileri, alışılmışın dışında değişken seyir izledi. Hükümetin daha ilk yılında '1 Mart tezkeresinin' Meclis'te reddedilmesi iki ülke ilişkilerinde tarihin sonu gibi algılanıyordu.
Washington kaynakları bütün değerlendirmelerinde ABD'nin AK Parti'yi sildiği, Erdoğan'ın üzerini çizdiği açıkça dile getirildi. O günlerde ABD yönetimini öfkelendiren
siyaset adamlarının bir daha iflah olmayacağı üzerine ne yorumlar yapıldı. Türkiye-ABD ilişkilerinin düz bir çizgi yerine inişli çıkışlı seyretmesi gayet doğal... İki ülke çıkarlarının örtüştüğü noktalar olduğu gibi ayrıştığı noktalar da var. Irak konusunda olduğu gibi. Bunlar
Bush'un politikaları denebilir. Doğru, Bush
dış politikada macera yanlısıydı. Obama'yı bağlamayacağı söylenemez.
Ne Davos'un faturası ne de 1 Mart'ın yarası... Obama, ilk ziyaret için Türkiye'yi
tercih etti. Bu, herhalde sadece isimlerin değişmesiyle açıklanamaz. Şüphesiz Bush ile Obama arasında fark var. Ancak ABD gibi dev bir ülkenin dış politikasında bu kadar keskin bir dönüş de mümkün değil. Bizim 'Davos ve 1 Mart'a yüklediğimiz anlam sorunlu. Obama'nın ziyareti önemli ama Türkiye-ABD ilişkilerinde bir milat veya dönüm noktası da değil. Değişen
bölge ve dünya şartlarına göre yeniden dizayn edilmesi... Ayarların yeni hale göre yapılması. Sadece Türk�ABD ilişkilerinde değil, genel anlamda da bir Obama baharından söz etmek gerekir. ABD politikaları yalnızca Washington'ı değil, büyük oranda dünyanın kaderini de belirliyor.