Bir süredir gündemden düştüğü doğru ama 'o
belge' unutulmuş falan değil, asla da unutulmayacak, akıbeti de er geç ortaya çıkacak.
Hangi belge mi? Altında
Dursun Çiçek'in
imzası bulunan
İrticayla Mücadele
Eylem Planı...
AK Parti ve
Fethullah Gülen'i bitirmeyi amaçlayan belge. Namı diğer;
darbe belgesi.
Cuma günü basını bilgilendirme toplantısında
Genelkurmay İletişim Daire Başkanı
Metin Gürak hatırlattı. 'Belge davasını yakından takip ediyoruz' dedi. Akredite engeli nedeniyle toplantıya, başta o belgeyi yayınlayan
gazete olmak üzere belgeye karşı yayın yapan medyanın temsilcileri katılamadı.
Biraz da o yüzden Gürak'ın sözleri kamuoyunda gerektiği şekilde yankılanmadı. Kimi köşelerde o bildik önyargılarıyla yorum yapanlar olmadı değil. Genelkurmay adına konuşan Metin Gürak
'Belgeyi maksatlı olarak üretenlerle, basına sızdıranlar adalete teslim edilsin' diyor. Bu cümleye itirazım var.
Bir kere 'Belgenin üretildiğine dair' yargı kararı yok. Bu yönde oluşmuş kanaat de yok. Henüz belgenin mahiyeti netleşmiş değil.
Askerî savcılık belge fotokopi olduğu için kovuşturmaya gerek duymadı, ayrıca 'sahtedir, üretilmiştir' diye bir hüküm vermedi. Belgenin altındaki imza gerçek... Çiçek'in eski imzalarıyla örtüşüyor, tıpatıp aynı. İmzanın sahte olmadığı çıplak gözle bile anlaşılıyor. Uzmanlar inceledi ve belge üzerinde herhangi bir tahrifat yapılmadığını belirledi. Yani ekleme, çıkarma yok.
Belki unutulmuş olabilir,
Albay Çiçek ifade tutanağına öncekilere benzemeyen başka imza attı. Herkesin gözü önünde 40 yıllık imzasını değiştiriverdi. Manidardır, bu radikal değişiklik askerî savcının gözünden kaçtı. 'İmzan niye değişti?' diye sorma gereği bile duymadı. Çiçek imzasını neden değiştirdi? Çift imza kuşkuları daha da artırdı. Başından beri Çiçek çelişkiler içinde. Olağan
şüpheli pozisyonundan kurtulamadı.
Dosya askerî yargıdan
sivil yargıya geçti. AK Parti'nin başvurusu da var. Ankara'da şu an
soruşturma devam ediyor. Hal böyleyken Gürak'ın, sanki belgenin sahteliği tespit edilmiş gibi konuşması ve sorumluların bulunmasını istemesi doğru mu?
Hayır.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ 'kâğıt parçası' dedi ama o herkesi bağlayan bir hüküm değil, kendi düşüncesini söyledi.
Önce belge netliğe kavuşmalı; sahte mi gerçek mi?
Çelişki Albay Çiçek'le de sınırlı değil. Belgenin ele geçirildiği ofisin sahibi
Ergenekon tutuklusu
Serdar Öztürk'ün açıklamaları da kafa karıştırıcı. Önce belgeyi polisin koyduğunu ima etmişti.
Polis ofisteki aramayı en ince detayına kadar kameraya kaydetmiş, görüntüler Öztürk'ü doğrulamadı.
Öztürk daha sonra yeni bir iddia ortaya attı. Savcılığa gönderdiği dilekçede 'belgenin sabıkalı bir kişi tarafından ofisine konulduğunu' ileri sürdü. Ve ofisin bulunduğu sokakta
iletişim tespiti yapılmasını istedi. Öztürk'ün önceki açıklamalarıyla dilekçede yazdıkları arasında fark var. Neden? Eğer belge iddia ettiği gibi sabıkalı bir kişi tarafından ofisine konulduysa bunu baştan niye söylemedi?
Gerek Albay Çiçek'in söyledikleri gerekse Öztürk'ün açıklamaları soru işaretlerini azaltacağına daha da çoğalttı. İmza gerçek, belge tahrifata uğramamış, sorular cevapsız... Fotokopi olduğu doğru, aslı yok ama aslı olmayanın fotokopisi olur mu? Belge tartışmasında bulunduğumuz nokta burası.
Yoksa ne sahteliği tespit edildi, ne de gerçekliği belirlendi. Herkes yargının kararını beklemek zorunda...
Sahte çıkarsa gereği yapılmalı. Kimlerin, hangi amaçla ürettiği bulunmalı. Kimsenin gözünün yaşına bakılmamalı. Kişi ise kişi, kurum ise kurum bedeli ödemeli. Ya gerçekse... Dursun Çiçek bu belgeyi hazırladıysa... O zaman ne olacak? Her iki seçenek de mümkün. Son sözü yargı söyleyecek.
Belgeyi Gürak Paşa'nın hatırlattığı iyi oldu. Asla unutulmamalı ve unutturulmamalı...