Havar!


'Kardelen Ayşe' teröre kurban verdiği eşinin cenaze töreninde gözyaşlarını içine akıtırken, 'Evet, ben de Kürt'üm. Size mi kaldı hakkımızı savunmak?' diye haykırdı. Son terör dalgasında şehit düşen Mehmetçiğin bir bölümü Güneydoğu'dan... Kürt yani. Etiyle, kemiğiyle, kanıyla o bölgenin çocuğu. Aralarında terör yüzünden evini barkını terk etmek zorunda kalanlar da var... Bazılarının dokunaklı hikâyesi medyaya yansıdı. Onların dramı gerçekten dayanılmaz. Terör onları bir değil, iki kere vurdu. Önce yurtlarından oldular, sonra yavrularından... Yuvaları dağıldı, ocakları söndü. Önceki akşam Elazığ-Karakoçan'da şehit düşen iki askerin evinden yürek parçalayan Kürtçe ağıtlar yükseldi. Diyarbakır Erganili Zülküf Aksoy'un annesi, iki ay sonra kavuşmayı beklediği oğlunun al bayrağa sarılı tabutunu görünce kendinden geçti ve 'Havar, havar, Zülküf'üm öldü, toprağa düştü.' diye inledi. Ana yüreği nasıl dayansın?.. 'Havar' Kürtçe 'imdat' demek. Vuran Kürt, vurulan Kürt... Ya da Türk. Ne fark eder?.. Aynı acı, ülkenin her tarafında yaşandı. Bölge bölge bölünmedi. Yozgat'tan, Kayseri'den yükselen 'Şehitler ölmez' sloganlarına Ergani'de, Yüksekova'da yakılan Kürtçe ağıtlar karıştı. Terör Güneydoğu insanının da en büyük sorunu... Terör kendisini Kürt olarak tanımlayan vatandaşlarımızın da problemi... Herhalde terör örgütünün Kürt kimliğine hizmet ettiğini kimse söyleyemez. Siyasal Kürtçülüğe de katkısı yok. Yurtdışında yaşayan Kürt aydını Kemal Burkay, 'Terör, OHAL isteyenlerin oyunu. Bu yarayı dış güçler ve statüko kaşıyor.' dedi. Bazı meslektaşlarımız tarafından seslendirilen 'Terör örgütü, Ergenekon'un imdadına yetişti' yorumları boşuna değil. Güneydoğu'nun sivil toplum örgütlerine, Kürt aydınlarına, Kürt siyasetçilerine büyük görev düşüyor. Öyle cılız bir ses tonuyla değil, gırtlaklarını yırtarcasına terör örgütünün karşısına dikilip 'Artık yeter. Silahı bırak, akan kanı durdur' diye haykırmalarının zamanı geldi, geçiyor. BDP milletvekillerinin lafı eveleyip gevelemeden 'ama, fakat' gibi kelimelerin arkasına saklanmadan örgütün kanlı eylemlerine karşı net tavır koymasının zamanı geldi, geçiyor. Yarın çok geç olabilir. Her Kürt 'Vurduğunuz kendi canımız' diyebilmeli. Umut ışığı yok değil. Var. Diyarbakır'dan sivil toplum örgütlerinden bir ses duyuldu. 40'a yakın sendika, dernek ve oda temsilcisi, önceki gün bir araya geldi. 'Şiddetin son bulmasını' konuştular. Ardından Mardin'den benzer ses geldi. Onlarca sivil toplum örgütü, terör eylemlerine tepki gösterdi. 'Eylemlerin referandum sürecine denk gelmesi tesadüf değil' denildi. Yeterli mi? Kesinlikle değil. Arkası gelmeli. Güneydoğu'nun her şehrinden aynı ses duyulmalı. Batıda, büyük şehirlerde yaşayan Kürtler de sahneye çıkmalı ve örgüte 'Artık yeter' demeli. Aslında ses de, söz de kâfi değil. Onun ötesine geçmeli. Eyleme dönüşmeli. Tepki koymanın başka yolları da var. Terör örgütüne en iyi cevap bu olur. Diyarbakır, Mardin... Örgütün anladığı dilden sesler yükselmeye başladı. Yalnızca ağıt değil, 'Artık yeter' diyen ses. Kürtçe çığlık. Örgüt, bu seslere bari sağır kalmasa, kulak verse... Bölücü terör son birkaç ayın olayı değil, 30 yıllık geçmişi var. Sonuçları ortada. Rakamlar can acıtıcı. 30 yılın ortaya koyduğu gerçek: Terörün kazananı yok. Ama kaybedeni çok... En ağır kayıp da Kürtlerin... Sadece ülkenin bir bölümü değil, silahların susmasından, kanın durmasından herkes kazanacak.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER