Bayramın sürprizini
Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ yaptı, Ankara'dan bir grup gazeteciyi yanına alarak
Mardin'e gitti, sınır karakolunu ziyaret etti, vatandaşlarla bayramlaştı.
Başbuğ'un ziyaretini 'başarılı halkla ilişkiler çalışması' veya 'yıpranan imajını düzeltme çabası' olarak görenler çıkabilir.
Ben öyle bakmıyorum, ziyareti olumlu değerlendiriyorum. Terörle mücadele eden güvenlik güçlerine moral açısından önemi büyük... Bunu ayrıca vurgulamaya gerek yok herhalde. Ancak ondan daha önemli olan,
Genelkurmay Başkanı'nın bayram gibi çok özel günde
Güneydoğu'da bulunması ve
bölge halkına 'yanınızdayız'
mesajını vermesi...
Önceki yıllarda sıkça rastlandığı gibi sadece askerî birlikleri ve karakolları ziyaret ederek dönebilirdi. Ancak Başbuğ öyle yapmadı, temasları kışlayla sınırlı kalmadı, halkın arasına karıştı. Gazetecilere konuştu, kamuoyuna çarpıcı mesajlar verdi. Umarım bayram ziyaretleri Kurban Bayramı'nda da tekrarlanır.
Başbuğ'un ziyareti olumlu ama konuşması biraz sorunlu...
Askerin bir
siyasetçi gibi sık konuşması her demokratik
ülkede eleştirilir. Ben de doğru bulmuyorum, demokrasinin ruhuna uygun değil.
Genelkurmay adına konuşan komutanların özellikle ilgileri olmayan konularda beyanat vermesi askeri günlük tartışmaların içine çekiyor. Her defasında yıpranan da asker oluyor. Başbuğ az konuşacağını söyleyerek başladı görevine. Buna rağmen daha
görev süresi bitmeden en çok konuşan genelkurmay başkanlarından biri oldu bile. Belki susmak istiyordu ama şartlar onu konuşmaya zorladı.
Açıkça söylemek gerekirse Başbuğ'un bazı sözleri siyasi içerik taşıyor. Bölünme endişesine yol açan açık oturumları, televizyon programlarını eleştirmesi muhalefet partilerinden tepki gördü. Demokratik
açılım sürecinde muhalefet sözcüleri bölünme veya ayrışma endişelerini en uç noktaya kadar taşıdı.
CHP'li Hakkı
Suha Okay, Başbuğ'un sözlerine 'Bu süreç içerisinde 'tartışmaları izlemeyin' düşüncesine katılmak mümkün değil. Vatandaş ister dinler ister dinlemez.' diyerek karşılık verdi. MHP'den Ortay
Vural da 'TSK'nın siyasete bulaşmasını doğru bulmuyoruz.' dedi ve Başbuğ'u eleştirdi. Belli ki CHP ve MHP, Başbuğ'un mesajlarını demokratik açılıma
destek olarak okudu. Bu yönüyle haksız da sayılmaz.
Açılım konusunda askerin nerede durduğu soru işareti. Bugüne kadar kamuoyuna net mesaj vermekten kaçındı. Son MGK toplantısında hükümete açılım çalışmalarının devamı
tavsiye edildi. Eğer askerin ciddi itirazı olsaydı, bu MGK bildirisine yansırdı. Genelkurmay Başkanı'nın açıklamaları hükümetin demokratik açılım politikalarıyla örtüşüyor. Muhalefetin tepki göstermesinin nedeni de bu.
Asker-siyaset ilişkileri tartışılırken daha çok iktidarlarla askerin münasebetleri masaya yatırılır.
Problem de genellikle hükümetlerle askerler arasında yaşanır. Ancak bir süredir sıkıntı muhalefet partileri ile asker arasında çıkıyor. Son MGK bildirisine de her iki muhalefet partisi sert tepki göstermişti. Muhalefet,
AK Parti iktidarına karşı asker yanında olsun istiyor. Bunu göremeyince salvo göndermekten çekinmiyor.
Başbuğ'un Mardin ovasını göstererek söylediği şu cümle dikkat
çekici: 'Neyi paylaşamıyoruz? Bu bereketli topraklar, bu büyük ülke hepimize yeter. Birlikte yaşamaya karar verenler için her yer ve her makam herkesindir.' Çok anlamlı. Sadece Güneydoğu sorunu için söylense de bu bakış açısını başka konulara uyarlamak pekala mümkün...
Bu ülkede 'Neyi paylaşamıyoruz?' yalnızca
Kürtler için mi söylenmeli? Elbette hayır. Başbuğ'dan bu kuşatıcı üslubu diğer sorunlu alanlara karşı da sergilemesini istemek hakkımız. Başbuğ haklı; gerçekten 'Neyi paylaşamıyoruz?'...