Yoksa bugünlerde yoğun biçimde bu konuyu tartışıyor olacaktık. Şimdi ucundan kenarından ancak yer verebiliyoruz.
Anayasa Mahkemesi'nde görülmekte olan
AK Parti davası da Türkiye'nin kaderi açısından
Ergenekon kadar önemli. Karar ne zaman, sorusuna içeride ve dışarıda tahminî takvimler veriliyor. Artık sona gelindi. Raportör
raporunu teslim etti. Ve
mahkeme üyelerine dağıtıldı.
Osman Can'ın hazırladığı raporda 'AK Parti'nin kapatılmaması' isteniyor.
Venedik Kriterleri'ni hatırlatan Can, söz ve eylemleri şiddet içermedikçe partilerin kapısına
kilit vurulmayacağını söylüyor. Raportör, AK Partilerin söz ve eylemlerinin 'düşünce açıklaması' kapsamında değerlendirilmesinden yana. Kamuoyunun hassasiyetleriyle örtüşen, Türkiye'nin normalleşmesini isteyen bir rapor. Acaba bu rapor üyelerin kararlarını nasıl etkileyecek? Raporun hiçbir bağlayıcılığı yok, son dönemde kamuoyunda geniş yankı uyandıran kararların tümü raporların aksi yönde çıktı. Üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan anayasa değişikliğine ilişkin raporu hatırlayın. 367 kararının raporu da farklı değildi. Sonuç her iki dosyada da raporun öngördüğü görüşlerin tam zıddı oldu. Eğer burada da
manzara aynen tekrarlanırsa 'rapor müessesesi' sorgulanır hale gelecek. Anlamını yitirecek çünkü. Kuşkusuz karar mahkeme üyelerinindir ancak raporlar bu kadar etkisiz kalacaksa harcanan emeğe, tüketilen zamana yazık değil mi?
Bu kez ben iyimserim, raporun üyeler üzerinde öncesine oranla daha fazla tesiri olacağına inanıyorum. İktidardaki bir parti hakkında verilecek kararın altına
imza atmak kolay değil çünkü. Hemen her alanda dalga yankıları olacak kararın. Siyasetten ekonomiye, dış politikadan hukuk sisteminin sorgulanmasına kadar. Bu tablonun altından kalkmak kolay değil.
Mahkemenin Başkan Yardımcısı Osman
Paksüt verecekleri kararı yorumlarken 'Kıyamet kopacak' dedi. Kopacak
kıyametin ülkeyi nerelere savuracağını az çok tahmin etmek mümkün. Üyelerin böylesine önemli bir kararı oluştururken raporu dikkate alacaklarını sanıyorum.
Ankara'da davaya ilişkin iki sorunun cevabı aranıyor: Karar ne zaman ve sonuç ne olacak? Eski ABD Büyükelçisi Mark Parris'in bile bu soruya cevabı var: 'Ağustosun ikinci veya üçüncü haftası' diyor. Tahminim en
erken temmuzun son haftası, en geç de ağustosun ilk haftasında mahkeme dosyayı görüşmek üzere toplanır. Vakit kaybına kimsenin tahammülü yok. Belirsizlik Türkiye'nin belini yeteri kadar büktü. Ülkenin acelesi var,
ihmal edilen işler var. İddianame, ön
savunma, yazılı ve sözlü savunmalarla geçen üç ay içinde mahkemede belli bir kanaat oluştu. Üyelerin süre talebinde bulunacaklarını zannetmiyorum. Eğer bu yönde istek olursa
doğal karşılanmaz, ister istemez bir başka stratejinin taktiği olarak algılanır. Hiçbir mahkeme üyesinin bu yola sapacağını düşünmüyorum.
Sonuç ne olur? Birkaç ay öncesine kadar kapatılma olasılığını daha yüksek görenler son dönemde 'Bıçak sırtında, kapatılmayabilir de' demeye başladılar. Kapatılmama olasılığının daha öne çıktığına inanıyorum. Bilgiye dayanarak söylemiyorum bunu, Ankara'nın havasına bakınca sanki terazinin gözlerinde bir dengenin sağlandığı ve giderek
kapatma dışı formüllerle dosyanın karara bağlanması güçleniyor gibi. Hukuk ve Türkiye'nin dışarıda kaybedeceği mevziler içeride ödenecek bedeller göz önüne alınırsa netice kapatmama yönünde tecelli eder zaten. Bedeli sadece AK Parti ödemeyecek, zararını istisnasız herkes görecek. Mahkeme üyeleri herhalde bütün bu unsurları dikkate alacaktır. AK Parti gibi halka yaslanan partilerin önü Ankara oyunlarıyla kesilmemeli, yolu uzatılmalı...