Bu yılki 'Yüksek
Askerî Şûra'nın önüne çok sıfatlar konulacak. 'En uzun YAŞ...' gibi. Süresiyle de sonuçlarıyla da olağanüstü olduğu kesin. Gerçi henüz de bitmiş değil. Bu satırlar yazılırken belirsizlik hâlâ sürüyordu.
Genelkurmay Başkanlığı ile Kara
Kuvvetleri Komutanlığı'nın ataması yapılmadı.
Kara Kuvvetleri için Jandarma Komutanı Atila
Işık en güçlü isimdi. Ancak o da son dakikada emekliliğini istedi.
Ankara yine heyecan verici trafiğe sahne oldu. Cumhurbaşkanı Gül,
Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner'i Çankaya'ya çağırdı. Herkese 'Yine neler dönüyor?' sorusunu sordurdu. Sadece biz gazetecilerin değil, tüm
Türkiye'nin cevabını aradığı soru bu.
Bu noktaya nasıl gelindi? Her şey
Hasan Iğsız'da düğümlendi. Teamüller gereği Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atanması beklenen Iğsız'a
Başbakan Erdoğan karşı çıktı.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a Iğsız'ı istemediğini açıkça söyledi. Anlaşılabilir bir tavır. İtirazın haklı gerekçeleri var. Hasan Iğsız ikinci başkanlığı sırasında
AK Parti'yi bitirme planının hazırlanması talimatını veren isim. AK Parti hakkında kara
propaganda yazılarının yer aldığı internet
andıcı da onun eseri. Kapatma davasının bazı dokümanları bu sitelerden...
Iğsız hakkında işleyen yargı süreci var.
Savcı ifade vermeye çağırdı. Iğsız'a siyasî iradenin tavır koyması
doğal. Mevzuat buna imkân veriyor.
Hükümetler kuvvet komutanlarının atanmasında inisiyatif sahibi. Geçmişte örnekleri de var. Genelkurmay başkanlarının teamülün dışına çıktığı da oldu.
Hüseyin Kıvrıkoğlu, Edip Başer'in atamasını yapmadı.
Sadece Başbakan değil, Cumhurbaşkanı Gül de Iğsız'ın Kara Kuvvetleri komutanlığına
soğuk baktığını Başbuğ'a hissettirdi. Genelkurmay Başkanı doğrudan Başbakan'a bağlı... Gül'ün de 'başkomutan' sıfatı var. Genelkurmay başkanlarının başbakan ve
cumhurbaşkanının mesajlarına
kulak vermemesi düşünülebilir mi?
Bu açık mesajlara rağmen Genelkurmay Başkanı Başbuğ, bir dönem ikinci başkanlığı da yapan Hasan Iğsız'ın Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atanmasında ısrar etti. Hatta isteğinin karşılanmaması durumunda, yani Iğsız'ın iki numaralı koltuğa oturmaması halinde
istifa edeceği restini çektiği medyaya yansıdı. İki gündür medyada yer alan bu iddia yalanlanmadı.
Bir Genelkurmay başkanı bağlı olduğu hükümetin 'hayır, olmaz' dediği bir ismi 'illa o olacak' diye dayatabilir mi?
Belki ikna yollarını arayabilir. Sakıncalarından söz edebilir.
Yeşil ışık alamadığı takdirde 'B planını' devreye sokar. Birlikte
mesai yaptıkları
silah arkadaşına bunu anlatmak zor olsa da 'ne yapalım, elimizden bir şey gelmiyor,
kanun böyle' diyebilmeliydi. Ama demedi. Kaybedeceği baştan belli olan mücadeleye girişti. Ve kaybetti. Yaptığı ne TSK'nın geleneğine uygun ne de ülkenin çıkarına...
İstifa resti çekerek isim dayatması sadece bugünkü hükümetin değil, hiçbir siyasî iradenin kabul etmeyeceği bir davranış. Başbakan Erdoğan doğrusunu yaptı. Baştan 'istemiyorum' dediği Hasan Iğsız'ın Kara Kuvvetleri'ne atamasını imzalamadı. Yeni seçenekleri değerlendirmek için boş bıraktı.
Benim anlayamadığım Başbuğ'un, Erdo-ğan'ın 'dayatmaya asla
boyun eğmeyeceğini' düşünememiş olması. Bilmem farkında mı, yaptığının 'Ben istedim ama hükümet imzalamadı' gibi basit mazeret üretme tavrının çok ötesinde sonuçları oldu. Belki Hasan Iğsız, 'Ben sonuna kadar direndim, olmadı' diyen Başbuğ'un davranışından hoşnut olabilir. Sonuç?
Türk toplumu inisiyatif alan, son sözü söyleyen hükümetleri sever. Bütün bu yaşananlardan kazançlı çıkan Başbakan Erdoğan oldu. Sadece günlük değerlendirmelerin değil, tarihin hükmü de farklı olmayacak. İki yıllık görevi boyunca çok bocalayan
İlker Başbuğ finali de kötü oynadı. Süreci iyi yönetemedi. Göz göre göre kazaya yol açtı.
Bu, Başbuğ için büyük, Türkiye için
küçük bir sıkıntı... Kriz bile değil. Hükümetin seçeneklerini azaltmak için, siyasi iradeyi belli isimlere yöneltmek için bazı manevralar da yapabilir. Dün açıklanan
Atila Işık'ın emekliliği gibi... İstifa söylentilerini gerçeğe dönüştürebilir. Hükümet her türlü olasılığa hazır, Türkiye Başbuğ'u çok rahat aşar.