Mısır’ın başkentinde dün, Ortadoğu’da henüz şekillenmekte olan
yeni dönem için çok değerli bir adım atıldı. Arap-
Müslüman dünyasının bahtsız çocuğu
Filistin’in bitmek tükenmek bilmeyen kardeş kavgasına nihayet verilirken, epeydir bu kavganın keyfini süren
İsrail’e de güçlü bir
mesaj verildi. Hem de Mısır gibi yine düne kadar İsrail’in canını sıkmamaya özenli bir
ülkenin himayesinde. Ve yine düne kadar Mısır’ın
bölgede
rekabet içinde bulunduğu
Türkiye ile kolkola girmesi sayesinde.
El
Fetih ve
Hamas’ın
anlaşması, Arap uyanışı zemininde yeni Mısır ile yeni Türkiye’nin ortak zaferidir.
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu altını çizerek ve hiçbir kompleks belirtisi göstermeden, “Mısır’ın bu anlaşmayı sağlanması, bu süreçten başarıyla çıkması çok önemliydi. Biz de baştan sona
destek verdik. Ne zaman süreçte bir sıkıntı yaşansa devreye girerek çözümü kolaylaştırdık” diyor.
Mısır neden başarmalıydı?
Davutoğlu’na gore Mısır’ın demokratik süreçte ilerlemesi Arap ülkelerindeki bütün
halk hareketleri için örnek olacak. “Mısır başarmak zorunda... Biz demokratikleşen Mısır’ın Türkiye’nin bölgedeki alanını daraltacağını değil, tersine en iyi ortağı olacağını düşünüyoruz “ diyor.
Mısır’da farkeden ne oldu?
Aslında, Mısır öteden beri Filistin sorunuyla ilgili bir ülke. Ancak, Mübarek yönetimi
El Fetih ve Hamas arasındaki problemlere İsrail dengesini fazlasıyla hesaba katarak bakmaktaydı. Özellikle, Hamas’ın güçlenmesinin Müslüman Kardeşler’in işine yarayacağı analizi nedeniyle daha çok El Fetih’i kayıran çözüm yöntemlerine odaklanıyordu.
Bugün ise bu eşik aşılmıştır. Mısır, tecrübeli
Dışişleri Bakanı Nebil El Arabi vasıtasıyla başarılı bir müzakere yürüterek sonuç aldı. İki tarafa da güven verdi ve gerekli noktalarda Türkiye’nin desteğini almaktan da çekinmedi.
Dünkü imzaya giden yolda Davutoğlu’nun özellikle Şam’da Hamas lideri Halid Meşal’le yaptığı 3 saatlik görüşme önemli bir yer tutuyor. Bakan, bu görüşmede Mahmut Abbas’a verilen planı götürdüğü Meşal’e şunu söyledi: “Bu fırsatı kaçırmayın. Ortadoğu’daki yeni döneme intibak etmeniz lazım!”
Hamas lideri, teknokrat hükümetine ikna edildikten sonra Davutoğlu tekrar Mısır’a dönerek gelişmeleri anlattı.
Böylellikle planın önündeki engeller kalkmış oldu.
El Fetih ve Hamas bir teknokrat hükümetini kabul ederek,
seçimlere kadar bu yöntemle gidilmesi üzerinde anlaştılar.
Hem
Gazze hem de Batı Şeria’da ortak otorite olacak yeni hükümet sayesinde Gazze üzerindeki abluka kalkacak, Hamas’a
baskı da azaltacaktır. Nitekim Mısır, Refah kapısını açacağını ilan ederek ilk adımı attı.
Öte yandan
Bağımsız Filistin ilanının yapılacağı
Eylül ayına doğru geri sayım da başladı.
Elbette bu tablo, bugüne kadar anlaşmazlık ve kaosa alışan İsrail’i rahatsız ediyor. Baş
bakan Netenyahu’nun Abbas’ı
hedef alan “Hem bizimle, hem de Hamas’la aynı anda barış yapamazsın” tehdidi de bunu gösteriyor.
Türkiye’nin yeni rolü
Anlaşma tek başına çok değerli ama sürecin sevk ve idaresi de gerekiyor. Bu noktada da en büyük rol Türkiye’ye düşüyor.
Kahire ile
Ankara arasında adı konulmamış bir rol dağılımının varlığı da anlaşılıyor.
Zaten daha anlaşma imzalanmadan dünyanın Filistin sorununa olumlu yaklaşmaları için Davutoğlu, ABD,
İngiltere ve
Almanya Dışişleri bakanlarıyla görüştü ve onlara “Bu anlaşmayı iyi değerlendirmezseniz, büyük hata olur” dedi.
Arap sokağından
Konya sokağına
Prof. Dr. Davutoğlu, Türkiye’nin yıldızının giderek parladığı Arap sokağına Türkiye sokaklarından Konya’dan geliyor. Artık aktif
siyasetçi kimliğiyle Konya sokaklarında Türk dış politikasının yansımalarını gözlemliyor. Ve belli ki dış politikanın meşruiyeti Türk sokağının onayından geçiyor.
Davutoğlu, “Etnik fark gözetilmeksizin bütün vatandaşlarımız dış politikada gelinen noktadan dolayı memnun ve gururlu. Başımızı dik tuttunuz diyorlar. Çıta da çok yükseldi. Artık sadece Kıbrıs’ta yüksek sesli konuşmak yetmiyor. Toplum, başta bölge olmak üzere bütün krizlerde Türkiye’nin rol oynamasını bekliyor. Bir anlamda başarımızın mahkumuyuz...” diyor.
Bakan’a göre halkın enerjisi demokrasinin de enerjisi... Bu enerjiyi bir Taşkent’li olarak geçmişinden anektodlarla da yaşıyor.
Mesela...
Seçim çalışmaları sırasında bir vatandaş korumaların arasından bağırıyor: Ahmet... Ahmet!. Beni tanımadın mı? Bakan tanıyamıyor... Adam gayet rahat kendini tanıtıyor: “Beraber Kocaalan yaylasında oğlak gütmüştük ya!” Ardından sohbet başlıyor, telefonlar alınıp veriliyor ve eski günlerin hikayeleri anlatılıyor.
Kapatma davası açıldı “Okula dönemem” dedim
Davutoğlu’na “Bunca yıl siyasetten uzak kalmak doğru karar mıymış” diye soruyoruz. Eğer olaylar normal gelişseydi Hoca 2008 yılında,
Başbakan Başdanışmanlığı’nı bırakıp üniversiteye dönmüş olacaktı. Ama sokağa çıktıkça, vatandaşla teması arttıkça artık başka birşey söylüyor: Akademi ve siyaset iki çocuğum gibi!...
Üniversite aşığı bir ismin bu noktaya gelmesi, siyaseti çocuğu gibi görmesi büyük bir ilerleme olsa gerek.
Peki neden okula dönemedi?
Cevap: “Beni üniversiteye döndürmeyen AK Parti’ye açılan
kapatma davası oldu. O gün başbakanımıza gidip, artık dönemem emrindeyim, dedim.”