Kürt sorunun,
terörle mücadelenin üzerinde kafa yoran herkes biliyor ki, son dönem terör saldırılarının ana nedeni hükümetin demokratik
açılımı
PKK’yı devre dışı bırakarak sürdürme politikasıdır. Demokratik adımlar art arda atılıp
bölge halkıyla ilişki kurularak PKK’nın diskalifiye edildiği bir süreç başlatılmıştı. Bu yaklaşım; özellikle PKK-BDP sözcülerinin açılım karşıtı tavırlarına rağmen sonuç almaya da başlamıştı.
Tam bu noktada beklendiği gibi saldırılar başladı. Hemen hergün bir veya birkaç şehit verdiğimiz terör eylemleri
Hantepe baskınıyla zirveye çıktı. PKK oyuna dahil olabilmek için elindeki tek seçenek olan kan dökme yoluna müracaat etmişti.
Terör başladı hükümet suçlu...
PKK, bölgede sıkıştı,
Dörtyol eylemlerindeki karanlık ilişkiler, Batman’da bizzat Kürt barış insanlarını
hedef alan sinsi terör vs. ateşkesi kaçınılma hale getirdi ve
Ramazan ayı başında eylemsizlik ilan etti.
Yani terör geçici bir süre için bitti, yine hükümet suçlu...
Yakında
referandum var; zaten “hayır” demeyi izah da edemiyorlar. O zaman gelsin PKK, gitsin
Mehmetçik! Cevap versin hükümet.
İşte bu yüzden PKK saldırırken hükümeti hedef alan
CHP-MHP-partizan medya, bittiğinde de adres değiştirme gereği duymadan aynı noktayı hedef göstermeye devam etti.
Çünkü, terör olmayınca
ülke normalleşiyor, şehit cenazesi gelmiyor ve dolayısıyla vatan-millet şovenizmi yapma imkanı kalmıyor.
Bu ülkede, kan akmadığı müddetçe
siyaset yapamayan, siyaset konuşamayan bir grup var. Bu grubunu partileri, medyası, internet siteleri, kahvehane sohbetleri,
dolmuş muhabbetleri var.
Dağda şehit düşen çocuklar umurlarında değildir. Onlar ölmeli ki rahat koltuklarında şovenizm yağdıran efendiler var olabilsin.
Nasıl öldükleri, hangi yanlış taktikle hayata
veda ettikleri,
Heron görüntüleri izlenirken çaresizce vuruşup vuruşmadıkları hiç mi hiç önemli değildir. Hatta bunların sorgulanması bile vatana ihanettir!
Yeter ki ölsünler... Ölsünler ki onların kanı üzerinden nutuk atılabilsin, ölsünler ki hükümet köşeye sıkıştırılabilsin, ölsünler ki devran sürüp gitsin.
Bu grubun adamlarının, hem Bekaa’da hem
İmralı’da Öcalan’la defalarca görüştükleri bir sır değildir. Her şey için görüştüler, görüştükçe daha fazla kan akıttılar. Bugün artık anlaşılıyor ki bazı oyunları PKK’yla birlikte kurdular. İhtiyaç duyduklarında aynı hedefe vurmak için eylemleri el ele, kol kola gerçekleştirdiler.
Tek bildikleri bu olduğu için, terör başka bir sebeple duracak olursa bunun mutlaka İmralı muhatap alınarak sağlanabileceğini düşünüyorlar. Kendileri sadece İmralı’yı ve İmralı’nın işaret ettiği merkezleri muhatap alarak terörü azdırdıkları için silahlar susunca da yine öyle oldu sanıyorlar.
Demokratik yöntemleri bilmezler, konuşarak sorunları halletmeye inanmazlar, bu ülkede herkesin insanca yaşama hakkı olduğunu kabul edemezler.
Eylemsizlik canlarını sıkmıştı, bilmiyorum şimdi mutlu mudurlar? Önceki gün Şemdinli’de bir Jandarma
Uzman Onbaşı Emrah Yalım adında bir genci terörün kurşunlarına
kurban verdik. 26 yaşındaki Emrah,
Ramazan ayının en sıcak gününde şehit oldu...
Kan yeniden akmaya başladı, şimdi tamam mı?
Vatan-millet edebiyatçılarının içi serinledi mi? Bir şehit daha verdik devranları sürecek, istedikleri oldu mu?
Yeter, buraya kadar...
Gençlerin kanı, canı ve onların saf vatan aşkı üzerinden siyaset yapanlar kendisine gelsin.
30 yıldır, “Nasıl olsa devletin askeri bitmez!” diye kendilerinden kopmayan parçaları teröre sunuyorlar.
Evet, devletin askeri bitmiyor ama milletin sabrı tükeniyor. Herkes, şehit cenazelerine gönderilen hazır kıtalar gibi düşünmüyor. Heron’un hesabını soran cesur insanlar zannetmeyin ki bir gün sizin de yakanıza yapışmayacak.