45 kilometrelik bir kanal aracılığıyla bir tür yeni
boğaz açacak proje beklendiği gibi çılgınca bir tartışmanın konusu oldu. Doğaldır da çünkü şehrin ve dünyanın haritasını değiştirecek büyük bir planla karşı karşıya bulunuyoruz.
Kanal İstanbul’un
ekonomik fırsatları, şehir kalitesi ve elbette çevre faktörleri tartışmaya değerdir ve tartışılacaktır. Umarız ki böylesine önemli ve sarsıcı bir proje, Türkiye’nin ve özellikle de İstanbul’un yaşadığı sancılı şehirleşme tecrübesi,
Cumhuriyet dönemi yanlışları dikkate alınarak inşa edilir. Ne kadar tecrübe varsa bu projeye yansımalıdır. Yansımalıdır ki bugüne kadar bütün güzelliklerini üzerinde yaşayanlara cömertçe sunan İstanbul’a borcumuz bir miktar ödenebilsin.
Yeni boğazı, İstanbul’a insan eliyle güzellik katma projesi olarak görüyorum. Dolayısıyla en az şehrin tarih boyunca sunduğu güzellikler kadar güzel,
estetik ve hassas olmamız gerekir.
Türkiye’de dev projeler, vizyon yatırımları muhafazakar siyasi gelenek tarafından yapılmıştır. Kalkınmacı
politika geleneği bu siyasi akımın tarihiyle birlikte yürür. Sürecin başlangıcında da
merhum Adnan
Menderes vardır. Ülke,
modern fabrikalar ve yollarla onun
iktidarında tanışmıştır. Süleyman
Demirel’in tek başına iktidar döneminde Keban Barajı ve Birinci İstanbul
Boğaz Köprüsü ile bu vizyon daha da gelişmiştir. Merhum Turgut
Özal döneminde ise yeni bir seviyeye ulaşılmış; sadece ikinci
köprü ve otoyollar değil, bir bütün olarak yüksek ekonomik atılım gerçekleştirilmiştir. İnsanların hayatını görünür biçimde değiştiren bir gelişime ulaşılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi siyasi geleneği bu dönemde iyice
rekabet edemez hale gelmiştir.
Esasen daha yolun başlangıcında da
CHP ve müttefiki siyasi anlayış bu kalkınmacılık karşısında defans pozisyonu almıştı. Keban Barajı için, “Gereksiz yatırım yapıyorsunuz. Bu kadar elektriği toprağa mı vereceksiniz?” diyorlardı.
Boğaz Köprüsü için de “Demirel bu köprüyü zenginlere sevgilileriyle boğaz sefası için yaptırıyor. Bunun Doğubeyazıt’taki vatandaşımıza ne faydası var...” demişlerdi. Hatta... Bugün de en az o dönemdeki kadar cevval olan
Mimarlar Odası Cumhurbaşkanı
Cevdet Sunay’a bitmiş köprü için dilekçe vererek, “Burası derhal yıkılmalıdır” diyecek kadar coşmuştu.
Başa gidelim... İsmet Paşa,
Samsun’a
liman vadeden Menderes’i Samsun Cumhuriyet Meydanı’nda şöyle eleştiriyordu: Buraya liman yapacağım diyenin
mercimek kadar aklı yoktur!
Dahası... Paşa,
Vatan Caddesi’nin yolunu açan dozerlere bakmış ve “Eyvah... Memleketi düşmandan kurtardık bunlardan kurtaramadık” diye hayıflanmıştı. Bırakın Vatan Caddesi’ni, yıllar sonra köprü de yapıldı ve
İnönü 1973’te
vefat etmeden üzerinden geçti.
Bugün, CHP ve fikirdaşlarının yeni proje konusunda karşıt tutum takınmaları anlaşılmaz bir şey değildir. İki farklı siyasi akım tam da geleneklerine uygun bir pozisyondadırlar.
Projenin her aşamasında bu farklılığı görmeye devam edeceğiz.
Tayyip Erdoğan,
Kanal İstanbul projesiyle muhafazakar siyasetin kalkınmacı geleneğinde büyük sıçrama yapmış, bir üst seviye geçmiştir. Artık köprü, yol
baraj, havaalanı vs. tek başlarına birer vizyon projesi olarak kabul edilemez. Türkiye’nin yeni vizyonu bütün bu tür yatırımların birer detay haline geldiği dev projelerdir.
Adı “çılgın” ama kendisi gayet makul projenin ekonomik, sosyal ve
ekolojik yönü bir yana siyasi olarak temsil ettiği değer de bu yeni vizyon çıtasıdır.
Erdoğan çıtayı yükselterek temsilcisi olduğu siyasi geleneği yeni bir aşamaya da taşımıştır.
Türkiye’nin İstanbul’a ikinci boğazdan en büyük kazancı her şeyden önce bu yükselen vizyondadır.