Demokrasiye
Müdahale Planı
belgesine yönelik başlatılan yeni sulandırma girişimleri ibretliktir. Gerçek apaçık ortadayken ve zaten 4,5 aydır da ortaya bulunuyorken hala bir bahaneyle planı sahteleştirmek, değersizleştirmek ve sözümona faillerini bu işten kurtarmak için rol alan çömezlerin hali ibret vericidir.
Genel
kurmay Başkanlığı bile en azından şimdi temkinli davranarak konuyu inceleme ve soruşturmaya
havale etmişken, kendini daha kurmay görenlerin giriştikleri çabadan söz ediyoruz...
Bir yandan bu imzanın da sahte olabileceği kampanyası bir yandan da “konu askeri yargının alanına girer” propagandası. Tabi ki medya üzerinden, tabi ki malum kanallarla...
Bu anlamsız, gereksiz ve umutsuz bir çabadır. Faydası ne ayrıca? Türlü numaralarla örtbas edilirse sorun bitmiş mi olacak? Toplum rahat uyku mu çekecek? İnsanlar ikna mı olacak?
Ayrıca, örtbas ekibi ne kadar büyük çelişkiler içinde yüzdüğünün farkında mı bilmiyorum? Ama bizatihi bu çabalar suçu büyütmekten başka işe yaramıyor.
Bir... Planı kim sızdırdı diyorlar?
Orası apaçık belli... Plan,
12 Haziran tarihinde
Ergenekon sanığı olan
Albay Levent Göktaş’ın
avukatı
emekli asker avukat
Serdar Öztürk’ün ofisindeki aramada çıktı. Ki kendisi de şimdi bir Ergenekon sanığı...
Plan, Ergenekon’a sızdırıldı, oradan da yargıya ulaştı.
Biraz kafa yoranlar, içinde hükümete ve cemaatlere karşı tamamı yasadışı
komplolar, provokatif
eylemler, yalan ve çarpıtma planları bulunan bir belgenin Ergenekon’un elinde ne aradığını da kolaylıkla anlayabilirler.
CHP Lideri zamanlamanın tesadüf olamayacağını iddia ederek ima yoluyla bir şeyler söyleyeme çalışıyor. Peki, böyle bir planın Ergenekon’da çıkması tesadüf mü? Aynı amaç, aynı eylem, aynı
hedef birliğinin bundan daha açık delili olabilir mi? Bir muhalefet liderinin biraz
demokrasi derdi varsa önce bu soruyu sorması gerekmez mi?
İki... Mektuptaki CHP bağlantısı meselesi.
İhbar mektubunda bazı CHP’lilerin de plan öncesi faaliyetleri iştirak ettiği belirtiliyor. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilemiyoruz. Ne boyutta bir
katılım var o da belli değil. Ancak, bütün ünlü Ergenekon sanıklarının CHP’li
hukukçu vekillere danıştıklarını biliyoruz. Ergenekon dosyalarında çok sayıda vakada CHP’lilerle ilişki örnekleri anlatılıyor. CHP’li vekiller her Ergenekon duruşmasını avukat sıralarında izliyorlar. Ve dahası bizzat
Baykal Ergenekon örgütünün avukatı olduğunu defalarca ilan etmiş durumda.
CHP Lideri, ihbar mektubundaki partisine yönelik iddiaları sorgulamadan önce kendi kendini ihbar ettiği bu örnekleri gözden geçirmek zorunda değil mi? Yoksa, o da bu eylemlerin zaten normal, gerekli ve meşru olduğunu mu düşünüyor. Bunlar normal da deşifre edilmesi mi yanlış? Baykal,
itiraz etmeden önce, kendisinin ve
partisinin bu konudaki pozisyonuyla yüzleşmek zorundadır. Yoksa, bırakın belgeleri mektupları; en değersiz söylenti bile kolaylıkla CHP’ye yakıştırılabilir.
Üç... Orijinal belgenin ortaya çıkması için neden 4,5 ay beklendi?
Onlarca sebebi olabilir ama hiçbirisi belgenin içerdiği dehşet ve anayasal düzene kalkışma perspektifi karşısında zerre kadar değer ifade etmez. Eğer, ıslak imzalı orijinal belge tartışmaların ilk haftasında ortaya çıksaydı muhtemelen “Neden önce fotokopi belge ortaya çıkarıldı” fasaryasını duyacaktık. Geçmişten örnekleri var. Böyle belgeler bazen 10-20 yıl sonra bile ortaya çıkabilir. Ne zaman ortaya çıksa, şimdi olduğu gibi bir komplo teorisi üretilir. Geçelim bunları... Zaten, kim
Genelkurmay gibi yüksek disiplinli bir kurumda böyle bir mektubu ve böyle bir belgeyi kendi güvenliğini
hesap etmeden üç günde ortaya çıkartılabilir? O kişi her kimse sadece bu işi yapıp yapmamak için bile 5 ay düşünmek zorundaydı. Kaldı ki, varsayalım çok yüksek bir siyasi zekaya sahip ve tam da gerilimin ortasında birilerini zor durumda bırakmak için bugünleri seçti. Belge gerçek olduğuna göre sonuç yine fark etmez...
Dört... Sivil yargı mı askeri yargı mı?
Bu da belgeyi yeniden örtbas etmek isteyenlerin “Eğer başarılı olamazsak bari adamları askere yargılatıp kurtaralım” çabasının umutsuz bir parçası. O belge
sivil yargı tarafından zaten ilk günden beri gerçek olarak değerlendirilip yargılanıyor. Albay bu yüzden tutuklanıp cezaevine gönderildi. Her ne kadar 24 saatte yeni bir hakim atanarak serbest bıraktırıldıysa da imzacı albay ve dolayısıyla belge şu anda zaten sivil mahkemede yargılanıyor. Ve o yargılama askeri yargı-sivil yargı konusundaki
kanuni düzenlemeden önce başlamıştı. Yani, o kanun
Anayasa Mahkemesi’nde reddedilse bile plan yine de sivil mahkemede yargılanacak.
Netice... Kimse, bu belge örtbas edilir, sulandırılır ve sorumlular hesap vermekten kurtulursa, meselenin hallolup kapanacağını zannetmesin. Kapanmaz aksine daha da yıpratıcı olur.
Türkiye, bir kez dürüstçe bu meseleyle yüzleşip askerin sivil siyasete müdahale geleneğini bu olay üzerinden tarihe gömmelidir. Bunun dışındaki hiçbir çözüm, çözüm deği ldir. Yıllardır bu görmezden gelmeler, idare etmeler yüzünden
sistem ağır
hasar almıştır,
darbeciler, cuntacılar daha da umursamaz olmuştur. Öyle olmasa 2-3 yıldır Ergenekon üzerinden kopan fırtınalara, lanetlenen darbe günlüklerine rağmen 2009 Türkiye’sinde yeniden bir cunta faaliyetine nasıl cesaret edilebilirdi?
Durum vahim ama daha vahimi etrafı dolanan formüllerle bu konuyu örtbas etmek olur. Bu da inanın en çok TSK’yı yıpratır.