Kürt siyasetinin karşı karşıya bulunduğu durumun ne kadar problemli olduğu BDP’lilerin
yemin edip etmemesinin artık umursanmamasından anlaşılıyor. Oysa, BDP kendi siyasi geleneğinin en başarılı seçiminden çıkmıştı. Dolayısıyla Kürt sorununa siyasal açıdan katkı sağlama umutları da aynı şiddetle artmıştı.
AK Parti ile birlikte bölgenin iki büyük partisinden birisi olarak BDP’nin
demokrasi yoluyla elde ettiği imkanları yine demokrasi yolunda kullanacağına dair bir iyimserlik belirmişti.
Silvan saldırısına kadar...Orada hava dağıldı.
Dahası...
Bugüne kadar Silvan ayarında ve daha şiddetli birçok saldırı yaşanmış olmasına rağmen ilk kez bu saldırıdan sonra bütün çözümcü unsurların deyim yerindeyse “tepesi attı.”
Hepsinin birden... Yani, Kürt sorununda sınırsız siyasal çözüm isteyenler de, makul ortada bir anlaşmaya taraf olanlar da, siyasi açıdan bu konuda risk alanlar da... Çözüme karşı olanların dışında ne kadar demokrat unsur varsa hepsi birden öfkelendi.
Bu öfkeli bakışın ilk yakaladığı da BDP oldu. Yemin etmemekte direnen, siyasete yolu kapatan ve şiddeti pervasızca bir siyaset dili haline getiren BDP.
“İstediklerimiz olmazsa sonu fena olur” yollu sayısız tehdidin dumanı henüz üzerindeyken gelen
13 şehit bu partiyle ilgili malum tezi güçlendirdi.
“
Türkiye, BDP ile boşuna
vakit kaybediyor; bu parti
PKK’nın oyuncağıdır” deyişini...
Böyle olduğu için de BDP’nin
yemin boykotu her geçen gün etkisini yitirirken, saldırıdan sonra umursanmaz oldu.
Son saldırının belki de en dramatik sonucu, PKK’nın BDP’siz bir siyasete daha yatkın olduğunu göstermesidir.
Desteklediği parti yemin müzakerelerini sürdürürken, arkadan özerklik ilan ettirmek ve tam o sırada bir de sahada
katliam yapmak buna işaret ediyor.
“
Özerklik ve katliamın” BDP’yi merkez siyasette etkin hale getirmeyeceği, elini güçlendirmeyeceği belli olduğuna göre PKK’nın bu partiye ve “siyaset”e atfettiği önem de bellidir.
Selahattin Demirtaş birkaç gün önce AK Parti’yi işaret ederek “Süreçten dışlandık” demişti. Bu sitemin bir numaralı muhatabı şimdi Kandil’dir. BDP dışlandı doğru, ama dışlayan bizzat PKK oldu.
Yeniden bir BDP eleştirisine gerek yok ama bu partinin “şahinleri ve güvercinleriyle” birlikte sürecin sorumlularından olduğu bir gerçektir.
BDP, Kürt sorununun çözümüne
destek vermemiş, bütün adımlar kendilerine rağmen atılmıştır. Hatta, bu parti
Demokratik Açılım ve referandumda açıkça engelleyici rol oynamıştır. Türkiye, on yıllardır yürüdüğü yanlış yoldan geri dönme cesaretini gösterirken Kürtçü siyaset o yanlış yolda koşmayı
tercih etmiştir.
Buna rağmen BDP’nin siyaset protokolünde bulunması sembolik ve alışılmış bir durumdur. Çarpan etkisi bulunmamasına rağmen denklemden dışlanması eksiklik olacaktır. Dolayısıyla, genelde siyasetin ve özelde AK Parti’nin BDP’siz duruma alışması gerekecektir.
Artık, sadece Kürt sorununun çözümünü değil aynı zamanda ve birlikte
terör sorununun çözümünü de konuşmak gerekmektedir. Belki bu konuşma ihtiyacı BDP adına yeniden oyuna girme fırsatı olabilir. Şiddete referans vermeyen aksine onu dışlayan, silahların vesayetini reddeden bir yeni tavırla...
BDP’den kendisini Meclis’e taşıyan güçle didişmesini beklemek belki aşırı iyimserliktir. Ama bu partinin içinde bulunduğu durumdan çıkabilmesi için bir yol olduğu da muhakkaktır.